Eğitim

15 Temmuz Erasmus’u korktuğumuz kadar etkilemedi

emre.ozcan@cubemedya.com'
Yazar: TR Editör

“Darbe girişimi yurt dışından Türkiye’ye gelen öğrenci sayısını az da olsa etkiledi ama eğitimde uluslararasılaşmanın sağlıklı ilerlemesi için 15 Temmuz’u dünyaya anlatmak çok önemli” diyen İstanbul Üniversitesi Erasmus Koordinatörü Doç. Dr. Y. Yeşim Özer Yürür ile konuştuk.

“Darbe girişimi yurt dışından Türkiye’ye gelen öğrenci sayısını az da olsa etkiledi ama eğitimde uluslararasılaşmanın sağlıklı ilerlemesi için 15 Temmuz’u dünyaya anlatmak çok önemli” diyen İstanbul Üniversitesi Erasmus Koordinatörü Doç. Dr. Y. Yeşim Özer Yürür ile konuştuk.

Röportaj: MUSTAFA ÖZKAN

İstanbul Üniversitesi Erasmus Programı olarak 15 Temmuz darbe kalkışması sonrasındaki süreçten nasıl etkilendiniz? Türkiye’nin hızla normalleşen şartlarıyla birlikte her şey normale döndü mü?

15 Temmuz girişiminden hemen sonra, yurt dışındaki partnerlerimize yönelik olarak bir hazırlığımız oldu. Biz üniversite olarak bu konuyu sadece Erasmus diye düşünmüyoruz. Burada Erasmus programının yanında hem Mevlana programı var hem de ikili anlaşmalar çerçevesinde yürüyen ortaklıklarımız var. 55 farklı ülke ile 160’a yakın ikili anlaşmamız mevcut. Erasmus ile ilgili olarak 650’ye yakın anlaşmamız var. Diğerlerine göre daha yeni olan Mevlana Programı çerçevesinde ise 45 anlaşma çerçevesinde öğrenci ve öğretim üyesi değişim gerçekleştiriyoruz. Bunun dışında dünyanın 157 farklı ülkesinden Yabancı Öğrenci Sınavı ile gelip lisans veya lisansüstü eğitimlerini İstanbul Üniversitesinde sürdüren öğrencilerimiz var.  Bu öğrencilerimizin sayısı 2016 yılı itibarıyla 7 bin 783. Özetle İstanbul Üniversitesinin parçası olduğu böyle bir uluslararası akademik ilişkiler ağı var. O nedenle de biz, 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası işimizin başına döner dönmez hemen bir açıklama metni kaleme aldık ve bunu partnerlerimize gönderdik.

Bu metin neler içeriyordu?

15 Temmuz’un ne olduğunu kısaca anlatan, Türk halkının demokrasiye sahip çıktığını, bütün süreci bizim açımızdan anlatan bir metin. Buna ilk günlerde beklediğimizden az dönüş oldu. İlk tepkilerden sonra Gelen Öğrenci-Gelen Personel Sorumlumuz Sayın Mustafa Kaplan Bey ile bir durum değerlendirmesi yaptık. 15 Temmuz’dan sonraki ilk haftaya dair rakamları aldık. Ne kadar öğrencinin gelmekten vazgeçtiğini görmeye çalıştık. İki gün içinde 50-60 kişi programını iptal etti. Bu iptallerin devam etmesinden endişe duyduk, ancak öyle olmadı. Hem hükümetin bu yöndeki çabaları hem de belirli bir süre geçtikten sonra Yüksek Öğretim Kurulu başta olmak üzere yükseköğretimle ilgili birçok kurumun 15 Temmuz’daki girişimi anlatan açıklamaları iptallerin bir noktada azalmasını sağladı.
Erasmus ile ilgili sözünü ettiğiniz ikili ilişkileri nasıl yürütüyorsunuz?

Diğer partnerlerimizle olduğu gibi, Erasmus çerçevesindeki ilişkilerimizi de yürütürken birebir temaslar ve insani ilişkiler etkili oluyor. Örneğin, bir üniversite ile ikili anlaşmamız var, oradan öğrenciler ülkemize geliyor. Onlarla birebir görüşme imkânı buluyoruz. Ya da şöyle durumlarla da karşılaşıyoruz: Öğrenci bize belgelerini gönderiyor. Bazen mail atıyor. Şu şekilde çok mail aldık mesela, öğrenci diyor ki “Ben gelmek istiyorum, ama ailem göndermiyor.” Veya muhatap olduğumuz üniversiteden yetkili kişi, “Öğrenciler Türkiye’ye gitmek istiyor ama ailelerini ikna edemiyoruz.” Bu tür sorunları birebir ilişkilerle aşmak mümkün olabiliyor.

Velilerin 15 Temmuz sonrası nasıl bir Türkiye algısı var sizce?

Buna güzel bir örnekle yanıt vermek isterim. Kore’de çok iyi ilişkilerimiz olan bir üniversite var. Biz gidiyoruz, onlar geliyor. 15 Temmuz sonrasında Türkiye’ye geleceklerdi. Bana mesaj attılar. Diyorlar ki “Bizim ekipteki insanlar endişeleniyor. Ne diyorsun, nasıl yapalım, gelelim mi? Nasıl orada durum, dışarı çıkabiliyor musunuz?” Ki bizler 15 Temmuz’un hemen ertesinde bile görevlerimizin başındayız. Böyle durumlarda yabancıları ikna etmek kolay değil. Ama biz şanslıyız ki ikna edebildik. “Bizler normal hayatımızı devam ettiriyoruz, herhangi bir sorun yok.” diye anlatıyoruz. O zaman hemen “Tamam geliyoruz.” diyorlar ve Türkiye’ye geldiklerinde de bize hak veriyorlar. “Uçaktan indik, çok şaşırdık, bir şey yokmuş gerçekten” diyorlar. Biz de onlara “Ne bekliyordunuz ki? Yani nasıl düşünüyorsunuz, Türkiye’de neler olduğunu düşünüyorsunuz?” diye soruyoruz. Diyorlar ki “İşte çatışmalar oldu, yollar bomboştu.” Bu tür manzaralar bekliyorlarmış Türkiye’de. “Bize lanse edilen, dışarıdan görülen o.” diyorlar. Sanırım bu örnek uluslararası arenada Türkiye’deki 15 Temmuz algısına ilişkin çok şey anlatıyor. Darbe girişimi sonrasındaki ilk bir ay Türkiye’deki herkes gibi bizim için de zordu. Ancak şu anda iptallerin azaldığını görüyoruz. Bir de artık Türkiye’de hayatın normal şartlarda devam ettiğine partnerlerimizin ikna olduğunu da…

Sözünü ettiğiniz zorlu süreçte iptal olan ikili anlaşmalarınız oldu mu?

Yok, hayır. Bir iki üniversite öğrenci göndermekte tereddüt ettiğini belirtti. Erasmus programı belirli ve bugüne kadar oturmuş bir sistem içinde yürüyen bir yapı. Avrupa Birliği’nin fonladığı bir program. Ama son dönemde özellikle Çin, Kore,  Kazakistan başta olmak üzere Avrupa Birliği dışı ülkelerle de gelişen ilişkilerimiz olduğunu söylemek mümkün. Mevlana Programı bu çerçevede oldukça önemli bir destek bizim açımızdan.

Biraz daha eskiye gidersek… Rusya ile yaşadığımız 24 Kasım uçak krizi, üniversitenizin Erasmus programını nasıl etkiledi?

İptal demeyelim ama belli alanlarda durdurmalar yaşanmıştı. Mesela bizim o zamanlar, K107 projemiz vardı Rusya’dan bir üniversite ile. Kriz sonrası dondurma talebi gelmişti. Ama Rusya’daki diğer üniversiteler Mevlana Programımızı iptal etmemişti, “bu dönem öğrenci kabul etmeyelim” diyenler olmuştu. Bugün Rusya ile akademik ilişkilerimizde herhangi bir sorun yok.

Anlattıklarınızdan bir sonuç çıkarmamız gerekirse. 15 Temmuz süreci sonrası Türkiye’de günlük hayatın ve eğitim dünyasının sağlıklı olduğuna yönelik mesajların özellikle uluslararası platformlarda yapılmasına ihtiyaç var diyebilir miyiz?

Evet, kesinlikle diyebiliriz. Bunu YÖK (Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı) yaptı, yapıyor. Diğer kurumlarımız da yapmaya gayret ediyor. Çünkü dekanların ve öğretim görevlilerinin görevden alınması gibi durumlar yaşandı. Bunu kamuoyuna anlatmak gerekliliği doğdu. Açıklamalardan sonra karşı taraf da anlamakta iyi niyet gösterdiği zaman bir sorun olmuyor.

Bir de darbe girişiminin ordu içerisindeki küçük bir azınlık tarafından yapıldığını vurgulamak lazım kanaatimce. Çünkü yurt dışında sanki ordu tamamen devlete karşıymış gibi bir algı var. Bu kalkışmanın arkasında halk desteği olmadığını da anlatmamız gerekiyor. Öyle değil mi?

Kesinlikle çok haklısınız. Dünya kamuoyunu ikna etmek için mesajlarınızın net ve kolay algılanır olması şart. Bu anlamda OHAL’in (Olağanüstü Hal) varlığı, Türkiye ile ilgili olumsuz kanaatler yaymak isteyenler için önemli bir koza dönüşüyor. Mesela, 15 Temmuz sonrası yurt dışında bir konferansa katılacaktık Siyasal Bilgiler Fakültesinden bir iş arkadaşımla. Ancak işle ilgi yoğunluklarımızdan dolayı her ikimiz de katılamadık ve çalışmayı beraber hazırladığımız doktora öğrencimiz katıldı konferansa sunum yapmak üzere. Orada kendisine konu ile ilgili çok soru gelmiş. “Hocaların neden gelemedi, yurt dışına çıkamadılar tabii OHAL nedeniyle” gibi söylemler olmuş. Fakat o dönemde öğretim üyeleri akademik faaliyetler için istedikleri zaman yurt dışına çıkabiliyordu.

Dünyaya bunları da anlatmak lazım çünkü bizim öngöremediğimiz biçimde farklı algılanıyor birçok şey.  “Türkiye’de akademisyenler yurt dışına çıkamıyor, işte dekanlar görevden alındı.” gibi ifadeler, büyük resmin içinden cımbızla çekilip alınıyor. Biz içinde yaşarken dışarıdan nasıl göründüğünü belki algılayamıyoruz. Biraz karşı taraftan bakıp ona göre bir strateji belirlemek de önemli üniversiteler için… Şunu özellikle belirtelim lütfen: Öğrencilerin Türkiye’ye gelişinde ve gidişinde, akademisyenlerin de aynı şekilde geliş gidişlerinde veya memurların yurtdışına çıkışında herhangi bir sıkıntı yok. Tabii eğer ülke için tehdit oluşturacak özel bir durum yoksa.

Yani biz OHAL’i yaşamıyor muyuz yani aslında?

.tr dergisi 15 Temmuz Özel Sayısı’nda çok başarılı bir konu vardı. OHAL ve Sıkıyönetim nedir? Farkları nelerdir gibi… Bunu çok güzel bir şekilde net olarak anlatmışsınız. İnanın bunlar dünyada bilinmiyor. Hatta Türkiye’de de bilinmiyor. Bu açıdan 15 Temmuz’u bilhassa yurt dışında anlatırken seçtiğimiz kelimeler ve kullandığımız dil büyük önem kazanıyor. Bu konuda sadece hükümete değil hepimize görev düşüyor. Çabalarımızda kararlı olursak, yakın gelecekte bizi güzel günlerin beklediğine inanıyorum.

Yazar Hakkında

emre.ozcan@cubemedya.com'

TR Editör

Yorum Ekle