Röportaj

Avrupa’nın Kaderini Değiştiren Adam: Fatih

Derinlikli belgeselleriyle tanınan Yönetmen Kerime Şenyücel, TRT’de yayımlanan “Fatih: Avrupa’nın Kaderini Değiştiren Adam” belgeseli ve Fatih Sultan Mehmed üzerine sorularımızı cevapladı.

Kerime Hanım, Fatih Sultan Mehmed gibi olağanüstü bir adamı televizyon seyircisine nasıl aktardınız? Fatih’i keşfettikçe, çocukluğundan itibaren kararlılığı, hırsı öne çıktı ve onu Rönesans’ın ortasında bir insan olarak bulduk. Rönesans’tan etkilenen bir insan olduğu gibi Rönesans’ı da etkileyen biriydi. Özellikle İstanbul’u aldıktan sonra, Kızılelma’sı biliyorsunuz Roma’ydı; bütün dünyadaki bilim insanlarını, yazarları, ressamları, astronomları, matematikçileri, Batı’dan hümanistleri ve İran’da yaşayan entelektüelleri İstanbul’da toplamak istiyordu. 30 yıl boyunca İran’dan Roma’ya kadar sınırları genişleyen bir imparatorluğun başında yer alan ve seferden her döndüğünde kütüphanesine kapanan, devamlı okuyan bir insanla karşı karşıya olduğumuzu gördük. Çok küçük yaşlarda birden fazla dil öğrenmiş bir insanı tanımış olduk. Böyle bir portre ile karşılaşınca düşünmeye, fikirler üretmeye başladık: “Bu olağanüstü şahsiyeti televizyon seyircisine nasıl anlatabilir, nasıl aktarabiliriz?” şeklinde Mehmed Kalpaklı ile konuşarak tartışarak, çekimlerin altyapısını oluşturduk. Uzunca bir düşünme, fikir yürütme ve istişareler sonucunda belgeselimiz ortaya çıktı.
■ Fatih Sultan Mehmed’i belgesel konusu yapmanızın özel bir sebebi var mıydı? Aslında şartlar bizi Fatih belgeseline getirmiş oldu diyebilirim. Yalnız ben, Fatih Sultan Mehmed üzerine çalışırken şunu düşündüm: Elbette Kanunî de büyük bir asker ve büyük bir hükümdardı. Fakat Sultan Fatih’in imparatorluğa kurumsal kimlik kazandırmasından sonra, kanunlarıyla ve dehasıyla Kanunî Sultan Süleyman
gelmişti. Aslında Osmanlı tarihinde, (galiba Nevzat Yalçıntaş söylemişti) Kanunî olmak kolaydır; fakat Fatih Sultan Mehmed olmak veya İkinci Abdülhamid olmak çok zordur. Fatih Sultan Mehmed de kurucu imparator olarak kabiliyetli, olağanüstü sezgileri ve dehası olan bir imparatorluk kurucusuydu. Muazzam bir imparatorluğu inşa ve ihya eden, Doğu Roma’nın varisi olan bu karizmatik devlet başkanının ilginç özelliklerini belgesele çekmek daha doğru gelmişti. Belgeselde Fatih’i merkeze alarak, onun farklı yönlerini seyirciyle buluşturmak istedik ve bunu başardığımıza inanıyorum.
■ “Karizmatik devlet başkanı” dediğiniz Fatih’in size tuhaf gelen özellikleri de oldu mu? Fatih Sultan Mehmed’in sıra dışı olduğunu düşünüyorum. Mesela veba karşısında bir bilim insanı gibi yaklaşıyor, oysa Kanunî Sultan Süleyman daha tutucudur. Tarihçi Heath Lowry bahsetmişti. Fatih vebadan korkuyordu. 1467’de korkunç bir veba salgını başladığında her gün 600 insanı öldürmüştü. Fatih, vebanın olduğu
günlerde İstanbul’da bulunmuyordu. Salgın bitinceye kadar İstanbul’a dönmüyor, Edirne’de günlerini geçiriyordu. O bakımdan Fatih’in vebaya karşı ciddi bir hassasiyeti ve modern bir anlayışı vardı. 100 sene sonra, Kanunî zamanında Pera’da, Galata’da oturan Avusturya elçisi Busbecq, Kanunî’ye hitaben “Galata’da veba başladı. Benim evde de var. Dolayısıyla veba bitinceye kadar Adalara geçmek istiyorum.” diyor. Kanunî’den çok şaşırtıcı ve bir o kadar da onun tutuculuğunu gösteren bir cevap geliyor: “Veba Allah’ın verdiği bir mesajdır. Benim evimde de (Topkapı Sarayı’nda) veba var. Ben hiçbir yere gitmiyorum, sen de gitmeyeceksin.” Fatih böyle davranmamış, vebayı duyunca şehirden uzaklaşmayı tercih etmiştir.
■ Geleceğin Fatih’i nasıl bir ortamda
yetişmiştir? O dönemde, şehzadelerin yetiştiği ortam, mesela kendisinin çocukluğunun geçtiği Bursa Sarayı ve Manisa Sarayı’nda birçok cariyeler vardı. Bunlar Batı ülkelerinden, Balkanlar’dan gelen cariyelerdi. Bu cariyelerin etkisiyle kültürlerini, çok mükemmel olmamakla birlikte dillerini de öğrenmiştir. Hatta Fatih, üvey annesi Mara Brankoviç’ten de çok etkilenmiş
ve ondan Sırpçayı öğrenmiştir. Fatih’in genel yaşayış tarzına bakıldığına, başarıya odaklanmış bir insan profili ortaya çıkıyor. “Fatih’in zekâ seviyesi güçlü olduğu, şehzadelere iyi bir eğitim verildiği için mi Şehzade Fatih mükemmel bir şekilde yetişmişti?” sorusu akla gelebilir. Amerika’nın keşfi, Kopernik ve Galile’nin ortaya çıkışı, Rönesans’ın başlaması hep bu yüzyılın olaylarıdır. Fatih, bu hadiselerin yakın şahitleri arasında yer alıyordu. Kendi zamanının fevkinde, geleceğin idrakindeydi. Bilime meraklı olmasının yanı sıra çok üst düzey hocalarla yetişmiş olması onu çağının en büyüğü yapmıştı. Fatih bunun yanı sıra, çok farklı bir yaradılışa sahiptir. Dolayısıyla sadece Fatih’in iyi bir eğitim almış olması onu anlatmaya yetmez. Fatih’i anlayabilmek için bütüne bakmak gerekir.
■ Nasıl bir bütüne bakmak gerekir?
Şöyle ki, Fatih’in kütüphanesinde Homeros’un İlyada’sının bulunduğundan İlber Ortaylı bahsetmişti. Yani Şehzade Fatih, İlyada’yı Grekçe nüshasından okuyarak yanlarına notlar koymuş. İlyada’yı okuduğunda se 9-10 yaşlarında ya var ya yoktu. Bütün bu veriler bize şunu göstermektedir: Fatih, aşırı meraklı, bilmek, anlamak isteyen, problematik değil aksine problem taşıyan ve çözen bir insandır. Bir başka husus da, bu olağanüstü mizacı şekillendiren ortam ve çeşitli insanlardı. Öyle ki çocukken çok tembel ve yaramaz biri olduğunu kaynaklar yazmaktadır.
■ Fatih, bir yandan savaşıyor, bir yandan ilim, sanat adamlarıyla görüşüyor. Bu ikisini bir arada götürmesi şaşırtıcı değil mi sizce? Siyaset ve edebiyat farklı kulvarlar oysa… Bu sorunuzu ben de bir röportaj esnasında sordum. Biz, yazar, çizer, entelektüel devlet adamlarını savaşan devlet adamlarıyla bağdaşmaz olarak görüyoruz. Ancak Orta Çağ’dan Yeni Çağ’a geçildiğinde, Doğu’daki ve Batı’daki bütün hükümdarlar, bu ikisini yani hem entelektüel hem de kumandan bir devlet başkanlığı kimliğini bir arada bulundurmuşlardır. İran’da, Mısır’da, Osmanlı’da ve Batı’da böyle devlet başkanları vardı. Fatih’in ayrıca okuma merakı da vardır. Devlet işlerinden arta kalan vaktinin önemlice bir bölümünü kütüphanesinde okuyarak, araştırarak, kafasındaki soruların cevaplarını arayarak geçirmekteydi. Torunlarının sünnet düğününde bile münazara yaptıran bir devlet başkanı ile karşı karşıyayız. Fatih’in nazarında fikir tartışmaları, eğlenceden daha önemliydi. İbn-i Rüşd ile İmam Gazali tartışmasını yeniden gündeme getirerek yeni fikirlerin doğmasının önünü açmaya çalışmıştır. Oysa İbn-i Rüşd meselesi Arap dünyasında görülmüş ve 11. yüzyılda kapatılmış bir konu olmasına rağmen, Fatih iki grup oluşturarak yeni bir tartışmaya öncülük etmiştir. Fatih, burada meselenin özünü bilmekle beraber farklı bakış açılarının çıkabileceğini ve belki orijinal bir yorum bulacağını düşünmektedir. Üstelik Fatih’in bu tartışma karşısında kendisine olan inancı ve güveni de tamdır. Yani bu tartışmadan çıkacak sonucun “aklî olan mı naklî olan mı? Hangisi doğru? Biz de bakalım” diyor. Fatih, yasak, tabu kelimelerinden hiç hoşlanmayan ve bunları reddeden bir adamdır. Belki pek çok insanın günlerce düşünerek, çeşitli kimselere danışarak varacağı sonuca Fatih, güçlü sezgileriyle varıyor. Ancak sezgileri Fatih’e daima doğru kararlar aldırıyor ki bu çok önemlidir.
■ Fatih’i büyük yapan asıl özelliği nedir sizce? Fatih’in hoşgörüsü, toleransı genelde bilinir. Belgesel araştırması yaparken bunları öğreniyordum; ancak başka bir husus daha dikkatimi çekmişti: Fatih, Rum Patrikhanesini örnek alarak Ermeni Patrikhane- si’ni de kuruyor. Bu bakımdan Ermeniler Fatih’i çok severler. Sonra Hahambaşılığın kurulmasını sağlıyor. Şüphesiz Fatih, kozmopolit bir imparatorluğun başında olduğunun idraki içindedir. Rumlara, Ermenilere olduğu gibi Yahudilere de İstanbul’da dinî bir örgütlenme imkânını veriyor. Kapalıçarşı’da Panok Aris Gelgeç isminde çok iyi bir mücevher ustası var. Fatih Sultan Mehmed’in de çok büyük hayranlarından biridir. Sanat danışmanımız Emel Gürsoy’a, “Varlığımızı Fatih’e borçluyuz, çünkü bizim patrikhanemizi kurmuştu.” demiş. Aris, 2013 Kasım’ında, Aya İrini’de yaptığımız basın tanıtımında Fatih’e ithaf ettiği bir pırlanta yüzük yapıp sergilemişti. Yüzüğe Fatih imajını, tuğrasını ve kılıcını işlemişti. Ortodokslar da Fatih’i çok sevmişlerdir. Çünkü Fatih, çağının ötesinde bir ufka sahipti. Bu bakımdan hemen her cemaat ve insan kütlesinin takdirini kazanmıştır. Belgesel araştırması yaparken Fatih’in büyüklüğünü yeniden görmüş oldum. Yoksa kendi kendimize bir propaganda yapmamıza gerek yoktur. Fatih, eserleriyle zaten büyüktür.

Yazar Hakkında

Selçuk Karakılıç

Yorum Ekle