Dosya

Bir Serginin İlginç Hikâyesi ve “Viyana’da Savaş Resimleri ve Diğerleri”

Celal Esad Arseven’in girişimiyle kurulan Şişli Atölyesinde, Türklerin kültür ve sanatta başarılı olduklarını göstermek maksadıyla çalışmalar yapılmış ve hazırlanan eserler Viyana’da sergilenmişti.

Osmanlı İmparatorluğu Harbiye Nezareti Karargâh-ı Umumî İstihbarat Şubesi, 1915 yılı Haziran ayının sonlarına doğru, aşağı yukarı otuz kadar yazar, şair, bestekâr ve ressama birer tezkere göndererek, Çanakkale Boğazı’nda cereyan eden korkunç savaşı, kalem, fırça ve notanın diliyle anlatmalarını istemişti. Harbiye Nezaretinin bu davetini kabul ederek 11 Temmuz 1915 Pazar günü sol kollarında “çift yeşil defne dalından işaretli haki keten elbiseleriyle” Sirkeci Garı’nda buluşan sanatçılar şu isimlerden oluşuyordu:

Müfit Ratip, Ağaoğlu Ahmet, Ali Canip Yöntem, Enis Behiç Koryürek, Hakkı Süha Gezgin, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Hıfzı Tevfik Gönensay, Mehmet Emin Yurdakul, Tanin gazetesi yazarı Muhiddin, Orhan Seyfi Orhon, Ömer Seyfeddin, Celâl Sahir, Yusuf Razi, İbrahim Alâeddin Gövsa, Çallı İbrahim, Nazmi Ziya Güran, Ahmed Yekta Madran.

Ancak Abdülhak Hamid, Sami Paşazade Sezai, Cenap Şahabettin, Süleyman Nazif, Tevfik Fikret, Halit Ziya ve Mehmet Akif gibi kudretli bazı şair ve yazarlar Sirkeci Garı’nda görünmüyordu; bu durum heyettekileri derin bir hayal kırıklığına uğratmıştı. Ne var ki, tren az sonra Çanakkale’ye doğru hareket edecek ve yolculuk başlayacaktır.

Edebî Heyet Sirkeci Garı’nda

11 Temmuz 1915 sabahında Sirkeci Garı’nda başlayan gezi 21 Temmuz 1915 Perşembe akşamına kadar sürmüş, şair, yazar, ressam ve bestekârlardan oluşan heyet; Keşan, Bolayır, Gelibolu, Arıburnu eteklerinde savaşın nabzını tutmaya çalışmışlardı. Otuz kişiden oluşan edebî heyet, ne yazık ki dikkate değer bir eser verememiştir; ancak hitabetiyle meşhur Hamdullah Suphi, gezi dönüşü izlenimlerini önce İkdam gazetesinde yazı dizisi olarak yayımlayacak, sonrasında da bu yazıları Günebakan ismiyle kitaplaştıracaktı. Hamdullah Suphi, Sirkeci Garı’nda Çanakkale’ye neden hareket ettiklerini şöyle anlatıyor:

“28 Haziran sabahı Sirkeci’den hareket ediyorduk. Bizden beş on dakika evvel Hilâl-i Ahmer’e mensup bir takım yola çıktı. Üç büyük sanat olan; resim, musiki ve edebiyat dallarından gönderdiği bir sanatkâr kafilesiyle Çanakkale’yi müdafaa eden askerlere saygılarını, sevgilerini söyleyecek, Çanakkale sırtlarında kızıl bir şafak gibi parlayan o korkunç, eski Türk kılıcına minnet ve takdisini bildirecekti”.

Diğer Edebî Heyet üyelerine göre, Hamdullah Suphi, izlenimlerini ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır.

Temmuz sıcağında, Bolayır’ı oradan da Rumeli fatihi Süleyman Paşa’yla Namık Kemal’in kabirlerini ziyaret eden heyet, ardından Gelibolu’ya geçerek 5. Ordu Karargâhına varır. Burada Arıburnu ve Seddülbahir savaş meydanını gezen heyet, 13 Temmuz sabahı Gelibolu’ya yönelecektir.

Heyet üyelerinden Ali Canip Yöntem’in anlattıklarına bakılırsa, “siper hattındaki insanı iki şey pek rahatsız ediyordu: Koku ve sinek!” Siperden dürbünle baktığını, dışarısının “ölü tarlasına” benzediğini söyleyen Ali Canip şöyle devam ediyor: “Mermiler başucumuzdan ‘Cıvvv!’ diye geçiyor, biraz sonra tıpkı yıldırım gibi çatlıyordu”.

Savaşın gerçek yüzüyle belki de bu kadar yakınlaşan heyet üyeleri arasında biri vardır ki, Balkan Savaşları’nda cephede bizzat bulunmuş, hatta esir bile düşmüştü. Türk hikâyeciliğinin büyük isimlerinden Ömer Seyfettin, başının ucundan “cıvvv diye geçen mermilere” alışkındı ve çok da önemsemiyordu. Hakkı Süha Gezgin’e göre, yaşadıkları tehlikeli olaylara rağmen Ömer Seyfettin kendilerini eğlendiriyordu:

“Misket dolusu altında atbaşı giderken, Ömer, bütün kabahati bana yüklüyor, ‘Altı kat embesil. İnşallah vurulursun da anan baban, boylu boslu bir şehit görürler!’ diye boyuna inkisar ediyor ve hayvanın yelelerine var kuvve ile asılıyordu. Üç dakika sonra tekrar emniyet altına girmiştik. Geçirdiğimiz tehlike hakkında istizah edenlere kotlarını açarak          ‘Nah, işte böyle cancâzım. Koltuklarımın altından on beş bin mermi vızır vızır geçiyordu.’ Ve sonra parmağını itham dolu bir tarzda sallayarak beni gösteriyor: ‘Kırk güne kadar çıkmazsam, ölümümü bundan biliniz. Ah ne ettim de kendimi sigorta ettirmedim!’ diye bağırıyordu.”

1914 Kuşağı Arıburnu ve Seddülbahir’de

Çanakkale’de siperleri on iki gün boyunca gezen Edebî Heyet arasında şair ve yazar bolluğuna rağmen, heyette sadece iki tanınmış ressam yer almıştı ve onlar “1914 Kuşağı”nın iki önemli temsilcisiydi: Nazmi Ziya Güran ve Çallı İbrahim! İki ressam, Çanakkale siperlerinde gördüklerini fırçalarıyla anlatmak için gezi heyetinde bulunuyordu.

İbrahim Çallı ve Nazmi Ziya, 1910 yılında resim öğrenimi için sırasıyla Fransa, Almanya ve İtalya’ya gitmişler; ancak I. Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine 1914’te yurda dönmüşlerdi. O tarihten itibaren “Çallı Kuşağı” veya “1914 Kuşağı” olarak anılmaya başlayan ressamlar, 1914’ten sonra “Galatasaray Sergileri” ile meşhur olmuşlardı. “1914 Kuşağı” sanatçılarının kendilerinden önceki nesilden farklılıkları, doğayı hiç değiştirmeden kopya etmek yerine, duygu ve yorumlarını tuvale aktarmalarıydı.

1914 Kuşağı temsilcileri Paris dönüşünde sanat birikimlerini değerlendirebilmek için çeşitli okullarda resim hocalığı da yapmışlardı; ancak Celal Esat Arseven’in girişimiyle Şişli’de ahşap bir baraka kurulmuş ve Çallı Kuşağı ilk kompozisyon denemelerini burada gerçekleştirilmişti.

Edebî Heyet üyeleri arasında yer alan İbrahim Çallı ve Nazmi Ziya, Arıburnu ve Seddülbahir’de savaş meydanlarını gezerek çeşitli izlenimlere edinmişlerdi. Nazmi Ziya, Çanakkale’de gördüklerini dört tablo ile ortaya koyacaktır.

Şişli’den Viyana’ya Bir Serginin Hikâyesi

Birinci Dünya Savaşı’nın son senelerine doğru, yani 1917 yılında Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle Şişli’de eski bir konakta “Harbiye Nezareti Atölyesi” kurulmuştu. Türk resim ve sanatının büyük isimlerinden Celal Esad Arseven’in girişimiyle kurulan ve sanat tarihçileri tarafından “Şişli Atölyesi” olarak anılan bu atölyede, “Türklerin kültür ve sanatta başarılı” olduklarını göstermek maksadıyla çalışmalar yapacak ve hazırlanan eserler başta Viyana olmak üzere Berlin ve bazı Avrupa şehirlerinde sergilenecekti.

Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa, “Şişli Atölyesi”nde “askerî temaların işlendiği resimlerin de yer alması şartıyla” izin verdiği atölyeye dönemin meşhur ressamları katılmışlardır: İbrahim Çallı, Ömer Adil, Ali Cemal Benim, Ali Sami Boyar, Cevat Bey, Feyhaman Duran, Hikmet Onat, Hüseyin Avni, İsmail Hakkı Bey, Mehmet Ali Laga, Mahmut Bey, Namık İsmail, Mehmet Ruhi Bey, Mehmet Sami Yetik, Şevki Dağ, Diyarbakırlı Tahsin.

Savaş ortamını daha iyi hissedebilmeleri için cephelere gönderilen ressamlardan Ali Cemal, Balkan Savaşı’nın dramatik yönünü yansıtmış, Sami Yetik ve diğerleri de gerçekçi bir yaklaşımla savaş ve asker temalarına eğilmişlerdi. Şişli Atölyesinde (Harbiye Nezareti Atölyesi), model olarak asker, at, top arabası ve silah gönderilmekle birlikte Almanya’dan resim malzemeleri de ısmarlanmış, yapılacak eserler için ressamlara her türlü imkân sağlanmıştı.

Ressamlar, uzun uğraşlardan sonra yaptıkları -özellikle Çanakkale muharebelerini yansıtan tablolarını- 1917 sonlarında “Savaş Resimleri ve Diğerleri” adıyla Galatasaraylılar Yurdunda sergilemişlerdir.

Şişli Atölyesinde yapılan 143 tablo, küratör Celal Esad Arseven ve yardımcısı Namık İsmail tarafından Viyana’ya götürülmüştü. Viyana’da büyük bir ilgi gören ve hem Avrupa hem de Osmanlı basınında dikkate değer yazılarla övülen bu serginin ikinci ayağı Berlin’di; ancak savaşın olumsuz bir şekilde seyir değiştirmesiyle Berlin’deki sergi iptal edilecektir.

Şişli Atölyesinde yapılıp Viyana’da sergilenen “Topçu Bataryası”, “Yaralı Asker”, “Siperde Gece Baskını”, “Siperde Sabah”, “Çadırın Önünde” ve “Subay” resimlerinin diğerlerinden önemi vardı:

Çanakkale siperlerinde gezen ve edebî heyet arasında bulunan Çallı İbrahim, Şişli Atölyesinde kısa zamanda bu resimleri yapmış ve Viyana’da sergilenmişti. Oysa arkadaşı Nazmi Ziya Çanakkale siperlerinde gezmiş olmasına rağmen bilinmeyen bir sebeple Şişli Atölyesine katılmadığı gibi resim de vermeyecekti.

Yazar Hakkında

Selçuk Karakılıç

Yorum Ekle