Röportaj

Dünyadaki Bilim Elçimiz: Prof. Dr. Bilge Demirköz

Yazar: TR Dergisi

“Uluslararası Yükselen Yetenek Ödülü”ne layık görülen Prof. Dr. Bilge Demirköz ile TABİP ve projeleri özelinde bir söyleşi gerçekleştirdik.

Lise sıralarından bugüne kadar başarılarla dolu bir hayatınız var ve son olarak da UNESCO-L’ORÉAL “Uluslararası Yükselen Yetenek Ödülü”ne layık görüldünüz, gönülden tebrik ediyoruz sizi. Türkiye’ye bu gururu yaşatmak nasıl bir duygu?

Bu çok güzel bir duygu. UNESCO dünyanın en önemli bilim, sanat ve eğitim kuruluşu. Kurum hem bilimde bir yenilik yapıp hem de gelecek kuşağa eğitimi veren genç araştırmacılara ödülü veriyor. Kısacası, ödülü vermenin amacı kadınları bilime teşvik etmek. Dünyada bilimle ilgilenen kadınların sayısı çok az. Özellikle şu anda fizik alanında çalışma yapan kadınların oranı yüzde 10, bu çok düşük bir oran. Biz aslında kadınları bilime çekebilirsek; çok daha büyük beyin gücüne ulaşacağız. Bu nedenle benim yarışmaya başvurmaktaki en büyük amacım, yaptıklarımla genç nesillere örnek olmaktır.

 Yunus Emre Enstitüsü tarafından projelendirilen “Türkiye Bilimsel ve Akademik İş Birliği Projesi (TABİP)”ni sizden dinlesek? Projenin hedefleri nelerdir?

Bilim, tüm insanlığın ortak kültürüdür ve bu açıdan bakıldığında dünya barışı için en önemli etkenlerden biri insanlığın bilim etrafında toplanabilmesidir. Türkiye Bilimsel ve Akademik İş Birliği Projesi (TABİP)’nin amacı Türkiye’de bulunan ve yurt dışında Türk kimliğine sahip bütün bilim insanlarını bu iş birliği altında toplayabilmek; diğer yanıyla bilim insanlarının birlikte proje geliştirmelerini sağlayabilmektir. Yunus Emre Enstitüsü yıllardır hem sanatsal olarak hem kültürel olarak birçok faaliyette bulundu. Ama aynı zamanda bugün dünyada, Türkiye’nin bilimsel ve teknolojik altyapısı da görünür olmaya başladı. Artık Türkiye, bilim ve teknoloji konusunda dünya standartlarına ulaşmayı başardı. TABİP’in en önemli hedeflerinden birisi söz konusu bilim ve teknolojik altyapıyı bu iş birliği sayesinde görünür kılmak; aynı zamanda Türkiye’nin tanıtımına katkıda bulunmaktır.

Türkiye’de, dünya çapında ses getiren başarılara sahip pek çok bilim insanımız var. Söz konusu kişilerden biri de sizsiniz. Türkiye’deki bilim insanlarının, gerçekleştirilen bilimsel faaliyetlerin ve iş birliklerinin dünyaya tanıtılmasında TABİP’in ne gibi etkileri olacak?

TABİP bence çok güzel bir başlangıç; proje üzerinden iş birliklerinin kurulması, Türkiye’deki bilim insanlarının yurt dışında tanıtılması, yurt dışındaki bilim insanlarının Türkiye’ye getirilip konferanslar vermeleri Türkiye’yi çok ileri götürecek adımlar.

Türkiye yerli ve millî teknoloji üretmekle gurur duyan bir ülke hâline dönüşmeye başladı. Bunu dünyaya tanıtmamız lazım. Türkiye, bilimsel ve teknolojik çıktıların yanı sıra yurt dışındaki gelişmeleri de TABİP ile takip edebiliyor olacak. Şöyle düşünün: MIT (Massachusetts Institute of Technology)’de çalışan bir Türk profesör Türkiye’nin MIT’deki bilim büyükelçisi. Bilim iş birlikleri hem o insanın gelip Türkiye’deki bilim politikalarına destek vermesi, görüş vermesi hem de gerektiğinde gelip Türkiye’deki gelişmeleri Amerika’da tanıtması ve iki ülkeyi birbirine yakınlaştırması açısından her iki tarafa da faydası olan bir etken. Bilim diplomasisi dediğimiz şey budur. Bence dünyada bilim diplomasisini en iyi kullanan kuruluşlardan bir tanesi CERN (Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi). CERN’ün 22 üye ülkesi bulunuyor. Oraya gittiğinizde görüyorsunuz ki ülkeler barış içinde; hangi ülkeden olursa olsun din, ırk, dil fark etmeksizin büyük bir ortak paydada buluşuyorlar; “bilim”. Bilimsel çalışmalar amacıyla toplumların birbirini tanıması da çok güzel bir şey. Amacımız o değil mi zaten, dünyayı birbirine yakınlaştırmak. Dünya barışını sağlamak için bizim dünya insanlarını birbirine yakınlaştırmamız lazım ki gelecekte savaşları engelleyebilelim. Onun için bu tip iş birlikleri aracılığıyla hem Türkiye’yi tanıtma hem de yurt dışındaki insanların Türkiye’yi daha iyi anlaması amacındayız.

 

TABİP özelindeki pilot uygulamalara katıldınız mı?

2017 yılı Belarus’ta bilim senesi olarak ilan edildi. Ben de Yunus Emre Enstitüsü aracığıyla Belarus’a gittim ve oradaki Minsk Bilimler Akademisinde “uzay radyasyonu” konulu bir konferans verdim. Belki şimdi ise Belarus’lu bir bilim insanıyla birlikte Avrupa Birliği’ne bir proje sunacağız.

Belarus’a gittiğimde orada Türkçe öğrenen gençlerle Türkçe sohbet ettim. Gençler, Türkiye’nin kültürünü, sanatını, edebiyatını öğrenmekten memnun olduklarını dile getiriyorlar. Aynı zamanda Türkiye’nin bilime olan ilgisini görmelerinin onlara farklı bir vizyon kattığını söylediler. Konferansta gördüm ki oradaki bütün bilim insanlarıyla aramızda kültürel bir engel yok, aksine köprü var.

15 kişilik bir ekiple, Kalkınma Bakanlığının 7,7 milyon TL’lik destek verdiği Türkiye’deki ilk “proton ışınlama ile test laboratuvarı”nı kuruyorsunuz. Laboratuvarda ne gibi çalışmalar yapacaksınız? Türkiye’ye ne gibi katkıları olacak?

Uzayda çok fazla radyasyon var. Bu radyasyon, ışık hızına çok yakın giden parçacıklardan çoğunlukla proton ve elektronlardan oluşuyor. Bu radyasyon uydularımızın içinden geçerken elektronik birleşenlere ve  malzemelere zarar veriyor. Bundan dolayı da aldığımız verileri bozabiliyor yahut uydunun görevini aksatabiliyor. Onun için bize gereken, uzaya uyduyu yollamadan önce söz konusu malzemelerden bahsedilen bozulmaların olmayacağından emin olmak yahut ihtimaline karşı önlemler almaktır. Türkiye’nin ilk millî ve yerli uydusu olan Göktürk-2’de,  tüm yazılım, elektronik tasarım ve entegrasyon Türkiye’de yapıldı. Bu açıdan çok önemli bir uydu. Entegrasyonun Türkiye’de yapılmış olması bile çok büyük bir adım. Ama Türkiye’nin bir sonraki yerli ve millî gözlem uydusu olacak olan İMECE’de amacımız artık malzemeleri ve elektronikleri ülkemizde yapmak; önem taşıyan kritik bileşenleri Türkiye’de üretmektir. Bizim yapmamız gereken kendi malzemelerimizi ve elektroniklerimizi üretmek; onları test ettikten sonra uzaya yollamaktır. Biz bu malzemelerin radyasyon testlerini Türkiye’de yapacağız. Hatta ülkemizde üretilen cam ve pil malzemelerinin radyasyon testlerini gerçekleştirdik. Henüz tam olarak uzay radyasyon standarına uygun değil ama ön testini yaptık. Biz şu anda Avrupa Uzay Standardına takip etmeye çalışıyoruz. Söz konusu standartlar bize radyasyonun A4 kâğıdı boyutundaki bir bölgeye eşdeğer şekilde dağıtılmasını söylüyor. Biz şu anda 4 santimetreye 8 santimetrelik bir alanda bu radyasyonu eş dağılımlı bir şekilde verebiliyoruz.

 

Yazar Hakkında

TR Dergisi

Yorum Ekle