Ekonomi

Katma Değer, Demokrasi ve “15 Temmuz”

emre.ozcan@cubemedya.com'
Yazar: TR Editör

Dünya ülkeleri arasında birinci ligde olan bir ülkeyi, Avrasya’nın kaderini değiştirecek Türkiye’yi, hain darbe girişimi ile dördüncü, hatta beşinci lige indirmeye kalktılar.

Yazı: Prof. Dr. Kerem Alkin

“15 Temmuz” FETÖ darbe girişiminin, hain ve vahşi bir terör eyleminin üzerinden 1,5 ay geçti. Örgütün detayları ortaya çıktıkça, o gece ve öncesindeki konuşmalar ve yazışmalar ortaya çıktıkça, kendimize “Allah’ım, aklıma mukayyet ol.” demek ihtiyacı hissediyoruz. Darbe girişimi çok şükür ki başarı olmadı. Eğer, böyle bir darbe girişimi Türkiye’yi siyasi ve ekonomik açıdan büyük bir kaosa, büyük bir belirsizlik ve felakete sürüklese idi, önümüzdeki 50, 100 yılımız heba olacaktı. Türkiye, G20 Grubu’nun bir üyesi olarak, dünya ekonomisi ve siyasetinde seçkin ülkeler ile aynı platformu paylaşan, 2015 yılında G20 Grubu toplantılarına bir yıl dönem başkanlığı yapan bir ülke olarak, bir anda ağır siyasi ve ekonomik belirsizliklerle boğuşan bir Afrika veya Asya ülkesi konumuna düşürülmeye çalışıldı.

Türk toplumunun demokrasiyi sahiplenmek adına ortaya koyduğu kahramanlık, feraset, bizi büyük bir felaketten kurtardı. Türk halkının ferasetinin en önemli sacayaklarından birisini, 14 yıllık AK Parti iktidarında, ekonomi ve demokrasi alanında yapılan reformlar ve Türkiye’nin Avrasya’nın yükselen değeri ve bölgenin en seçkin ekonomisi olarak, Türk halkına kazandırdığı özgüveni de unutmamak gerekir.

TÜRKİYE BÜYÜMEDE REKORLAR KIRDI

Prof. Dr. Kerem Alkin

Tek parti iktidarı ile birlikte hızlanan ekonomik ve demokratik reformlar, 2004 yılı Aralık ayında, Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne resmî olarak “aday ülke” statüsüne getirdi ve 1 Ocak 2005’den itibaren müzakerelere başlayan Türkiye ekonomisinde, büyüme hızı, 2003’de yüzde 5,3’den, 2004’de yüzde 9,4’e, 2005’de de yüzde 8,4’e yükseldi. 2006 yılını yüzde 6,9 ve 2007 yılını da yüzde 4,7 ile tamamladık. 2008 yılında patlak veren ekonomik kriz ile 2008 yılının ortasından itibaren beş çeyrek dönem sıkıntılı bir süreç yaşayan Türk ekonomisi, alınan başarılı karar ve tedbirlerle, 2009 yılının son çeyreğinden itibaren yeniden pozitif büyümeye dönen ender ülkelerden birisi oldu. Bu başarının bir sonucu olarak 2010 yılında yüzde 9,2 ve 2011 yılında da yüzde 8,8 büyüme ile Çin ve Hindistan ile birlikte, bu kadar ağır bir küresel kriz ortamında dahi, en yüksek büyümeyi yakalayan ilk 3-4 ülke arasında olmayı başardık.

Ekonomideki bu başarı, Türk iş dünyasının özgüvenini arttırdı. Türk halkının geleceğe güvenle bakmasını güçlendirdi. Türk ekonomisinin yakaladığı bu başarı, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında, küresel finans krizine rağmen, 2005 ile 2013 arası, yılda ortalama 12 ile 15 milyar dolar arasında doğrudan yabancı sermaye yatırımı çeken bir ülke konumuna getirdi. Sadece gelişmiş değil, gelişmekte olan pek çok ülkenin büyümede zorlandığı ve bütçe açığı ile kamu borç yüküyle boğuştuğu bir dönemde, iyi bir büyüme performansı, kamu mali disiplini ve mükemmel sermaye yeterliliği oranlarına sahip bir ülke olarak öne çıkan Türk ekonomisi, önce 2012 yılı Kasım ayında uluslararası derecelendirme kuruluşu Fitch, ardından da 16 Mayıs 2013 yılında Moody’s tarafından “yatırım yapılabilir ülke” derecelendirme notu seviyesine yükseltildi. Türkiye, küresel ekonomide başarıları konuşulan, “yatırım yapılabilir ülke” düzeyine notu yükselmiş bir ülke olarak çekim merkezi olmuşken, daha Moody’s in notumuzu yükseltmesinden iki hafta sonra, önce “Gezi Parkı” operasyonuna, ardından 17-25 Aralık 2013’de “yargı operasyonu”na maruz kaldı. “15 Temmuz” hain darbe girişimi, küresel bacaklı olarak, FETÖ üzerinden yürütülen hain operasyonun en vahşi ve üçüncü ayağı olarak karşımıza çıktı.

TÜRK HALKININ ÖZGÜVENİ “ÇELİK”LENDİ

Ama hainlerin ve onların küresel taraftaki “üst akıl”ın hesap etmediği konu, Türk halkının son 14 yılda, ortalama yaşam standardı 10 bin dolara yükselmiş, 2,5 kat artmış; özgüveni tam anlamıyla kendine gelmiş; dünyaya 160 milyar doların üzerinde ihracat yapan, dünyanın en büyük beşinci turizm ülkesi hâline gelmiş bir ülkenin insanları olarak, yüksek bir feraset ile yüksek bir “demokrasiyi sahiplenme” bilinciyle, böyle bir hain darbe girişimine, milyonlarca kişi olarak sokaklara dökülüp, bu hain girişimi bertaraf edecekleri idi. Ekonomik ve demokratik reformlarla yaşam standartlarının yükseldiğinin ve Türkiye’nin yeterince katma değer üretemediği dönemlerde, 1950’lerden itibaren, defalarca, laik-dindar, Sünni-Alevi, sağ-sol, Türk-Kürt olarak, suni ayrıştırmalarla bölmeye çalışan her türlü iç ve dış hain girişimlerin tam anlamıyla farkında olan Türk halkı, Avrasya’da yakaladığı başarıyı “sıfırlamaya” dönük bu hainliği, büyük bir bilinçle demokrasiye sahip çıkarak, tankların önünde durarak, bertaraf etti. Bu büyük başarı, Türk halkının yükselen özgüvenini tam anlamıyla “çelik”lendirmiştir. Bu çeliklenme ile artık dost-düşman, herkes biliyor ki Türkiye’yi bölmeye teşebbüs edenler, Türk halkının özgüveni ve feraseti karşısında ezilmeye mahkûmdur.

AVRASYA’NIN KADERİNİ DEĞİŞTİRİYORUZ

Yavuz Sultan Selim (YSS) Köprüsü, aynen Marmaray gibi, bir süre sonra devreye gireceğine şahit olacağımız Avrasya Tüneli gibi, üç kıtayı birbirine bağlayan bir mega proje. G20 ülkelerinin küresel ekonomik sistemi ayakta tutabilmek ve sürdürülebilir büyümeyi yakalamak adına, gündemlerine almış oldukları mega projeler açısından, Türkiye bu boyutta projeleri ödünsüz sürdüren ender ülkelerden birisi konumunda. Küresel ekonomik sistemdeki çalkantılara, finansal alandaki belirsizliğe rağmen, dünyanın önde gelen ekonomilerinin pek çoğu bu tür mega projeleri gerçekleştirecek konsantrasyonu ve motivasyonu kaybetmiş iken; Türkiye’nin, üzerine yığdırılmaya çalışılan terör, Orta Doğu yangını, mülteci sorunu gibi tüm bu meselelere rağmen, dünyaca gıptayla takip edilen projelere tek tek tamamlıyor olması takdirin ötesinde bir başarıdır.

Türkiye’nin bir bir tamamladığı bu projelerin salt Türkiye için bir anlamı olduğunu düşünürsek de yanılmış oluruz. Bu projeler, Azerbaycan ve Gürcistan için de hayati önem taşıyor. Hatta Çin için bile. Türkiye’nin kıtaları birleştirdiği bu mega projeler, aynı zamanda Kafkasya’nın, Azerbaycan ve Gürcistan’ın da dünyayla entegre olması anlamına gelmekte. Dolayısı ile YSS Köprüsü, salt bir ticaret köprüsü değil, aynı zamanda bir diplomasi köprüsü de. Türkiye’nin, üzerine yığdırılmaya çalışılan tüm bunaltıcı sorunlara rağmen, neden özgüvenini yitirmemesi gerektiğini, bulunduğumuz Avrasya coğrafyasının, tüm çıkış arayışındaki ülkelerine neden ilham kaynağı olduğumuzu hatırlatan bir projeler demetinden söz ediyoruz. Osman Gazi Köprüsü ve kısa süre içerisinde projelendirilmesine başlanacak olan “1915 Çanakkale” Köprüsü ile, Türkiye’yi Avrasya’nın bir numaralı ulaşım ve lojistik kavşak noktası yapacak entegre mega projelerden söz ediyoruz.

TÜRKİYE, KÜRESEL LOJİSTİK MERKEZİ

Bu durumda, Pasifik kıyalarından Atlantik kıyılarına, yeni İpek Yolu olarak adlandırabileceğimiz bir güzergâh üzerinde, dünya ekonomisi kara yolu ve demir yoluna dayalı yeni bir ulaşım koridorunu konuşuyor olacak. Türkiye’nin Yavuz Sultan Selim Köprüsü ile birlikte ortasından raylı sistem de geçen mega köprüler yapıyor olması, küresel ulaşım ağının entegrasyonu açısından Türkiye’yi “vazgeçilmez” ülke konumuna taşıyor. Bu durum, aynı zamanda, Marmara ve Kuzey Ege ve Batı Karadeniz’i kara yolu, demir yolu, deniz yolu ve İstanbul’da tamamlanacak beş terminalli 3. Havalimanı projesi ile hava yolu taşımacılığında küresel bir kavşak noktası ve küresel bir lojistik merkezi olma konumuna taşıyacak. Yüz milyarlarca dolarlık yatırım hamlesinden ve Türkiye’ye trilyon dolar getirecek katma değerli işlerden söz ediyoruz. Bu durum, aynı zamanda küresel nitelikli iş gücü açısından da Türkiye’yi bir cazibe merkezi hâline getirecek ve “İstanbul bölgesel finans ve ticaret merkezi” projesine de can damarı olacak bir süreci de oluşturacak.

Yazar Hakkında

emre.ozcan@cubemedya.com'

TR Editör

Yorum Ekle