Gündem

MİLLÎ MÜCADELE, SAVAŞ VE EDEBİYAT

19 MAYIS 1919’DA SAMSUN’DA ATATÜRK’ÜN BAŞLATTIĞI HÜRRİYET MEŞALESİ KUŞKUSUZ TÜRK EDEBİYATINA DA BUGÜNE KADAR YANİ 2019 YILINDA DA SEÇKİN ESERLERİN NESİLLERE KALMASINI SAĞLAMIŞTI. TÜRKİYE’NİN BU 100 YILLIK YAKIN TARİHİ, GEÇİRDİĞİ DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM, TÜRK EDEBİYATININ SEÇKİN KALEMLERİNDEN OKUNMASI TÜRKİYE’Yİ ANLAMAK İÇİN İSABETLİ OLACAKTIR.

Modern Türk edebiyatı 1919-1923 yılları arasında hatta savaşın hemen ertesinde şiirden romana pek çok eser ile teşekkül etmişti. Balkan Savaşları’nda,

 “Nerede olsam karşıma çıkıyor bir kanlı ova

Sen misin yoksa hayalin mi vefasız Kosova”

diye seslenen Mehmet Akif’in İstanbul’un işgaliyle başlayan ve Türk milletinde infial uyandıran hadiselerden sonraki Millî Mücadele’yi sıcağı sıcağına anlatmaya çalıştığı görülüyor. Türkiye’nin bu olağanüstü zamanlardan çıktıktan sonra İstiklâl Marşı’nı yazacak olan Mehmet Akif, Gölgeler adlı eserinde Millî Mücadele günlerini canlı bir şekilde anlatmaktadır. “Alınlar Terlemeli” (1918), “Umar Mıydın?” (1918), “Hâlâ mı Boğuşmak?” (1918), “Hüsran” (1919), “Yeis Yok” (1919), “Azimden Sonra Tevekkül” (1919) gibi şiirler savaşın bitmesine yakın bir Türkiye panoraması çiziyor.

Mehmet Akif, Birinci Dünya Savaşı’nda ve Millî Mücadele yıllarında savaşı dışarıdan takip eden “gözlemci bir şair” değil, aksine görevli ve sorumlu bir sanatçıydı. Öyle ki, 1919-1921 yılları arasında Asım adlı eseri üzerinde çalıştığı ve Türkiye’nin yaşadıklarını anlatmak istediği anlaşılıyor. Yalnız Birinci Dünya Savaşı’nda hem Almanya’da hem de Mısır’daki görevleri dikkate alındığında onun Hatıralar adlı eserinin sıcak bir çarpışmanın göstergesi olduğu fark edilecektir.

Mehmet Âkif Ersoy

Akif’in yakın dostlarından Süleyman Nazif de, 1917 başlarında Bağdat’tan İstanbul’a dönmüş, vatanın semalarında gezinen kara bulutlara bakarak şair duyarlığıyla hem şiir hem nesirleriyle seslenmeye çalışmıştı. Firak-ı Irak’tan adlı önemli eserinin bir paragrafında Nazif, “Ah anne!” der, keşke ben yalnız senin öksüzün olsaydım. Ve yalnız senin öksüzün olarak kırk sene evvel ölseydim de böyle yetim-i vatan ve yetim-i tarih kalmasaydım”.

Şairlerin duyuş ve seziş kabiliyetleri, romancı, ressam, hikâyeci veya piyes yazarından daha farklı oluyor. Şairler daha içten ve daha millî romantik bir duyuşa sahip olarak yazabiliyorlar.

MİLLÎ MÜCADELE’NİN ROMANI

 1919-1923 yılları arasında geçen zaman Türkiye tarihinin en kritik dönemlerinden biri olduğu için Millî Mücadele Dönemi olarak adlandırılmaktadır. Karizmatik kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün başarılı politikalarıyla bağımsızlığını ilan eden Türkiye’nin Millî Mücadele Dönemi, çeşitli sanatçılar tarafından anlatılmaya çalışılmıştır.

Bu önemi romanlarıyla sanatlaştıranların başında kuşkusuz Türk edebiyatın önemli yazarlarından Halide Edip Adıvar ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu gelmektedir. İzmir’in işgaline sessiz kalmayıp tarihî Sultanahmet Mitinginde konuşan Halide Edip Adıvar’ın bu trajediye sessiz kalması elbette düşünülemezdi.

Ateşten Gömlek (1922), Vurun Kahpeye (1923), Zeyno’nun Oğlu (1928) ve çok daha sonra Türk’ün Ateşle İmtihanı gibi 1918-1923 yıllarını anlatan eserlerin yazıcısı Halide Edip, Millî Mücadele döneminin en etkili ve dikkate değer romancılarından biriydi. 1920’de kocası Adnan Bey’le birlikte Anadolu’ya geçerek Millî Mücadele’ye bizzat katılan ve çok haklı bir “Halide Onbaşı” ünvanını alan Adıvar’ın İstanbul’daki tarihî konuşmaları onun hürriyet mücadelesindeki aktif rolünün canlı örnekleridir: “Ey Türk ve Müslümanlar, bugün gözlerimizin önünden öteyi görmeğe mâni olan bir karanlık var; bu karanlık belki aylar, belki de yıllarca devam edebilir, fakat Türk ve Müslüman dünyası elbet bir sabaha kavuşacaktır. Ufkumuzda güneş doğacak ve ortalığı aydınlatacaktır. Türk istiklâl ve zafer güneşi, şimdi sapsarı olan benizlerimize taze bir pembelik, ümid ve saadet getirecektir. Gözlerimizi bu güneşi görmeye alıştırmalıyız. Fatihlerin, Yavuzların, Kanunilerin ülkesi istiklâlsiz kalamaz; Mithat Paşaların, Nâmık Kemallerin, Tevfik Fikretlerin vatanı asla hürriyetten mahrum edilemez; gözlerimizi bu güneşi görmeye muktedir bir hale getirelim. Birbirimize ellerimizi uzatalım, tek bir hedefe, yalnız, Türk istiklâl ve hürriyeti gayesine doğru yürüyelim. Vatan behamahal kurtulacaktır”.

Halide Edip Adıvar

Millî Mücadele yıllarında cephe cephe gezerek orduya ve halka moral veren, fiilî olarak da savaşa katılan Halide Edip kadar Türkiye’nin en uzun on yılının yakın şahitlerinden biri de Ankara’nın romanını yazan Yakup Kadri Karaosmanoğlu’ydu. Ömer Seyfettin’in Mütareke döneminde yayımlanan Efruz Bey isimli eseri bu dönemi ne kadar nefis bir şekilde anlatıyorsa, aradan geçen uzunca bir suskunluk devrinden hemen sonra Yakup Kadri’nin sahaya indiği ve Türk romanına, Türk edebiyatına paha biçilmez örnekler verdiği görülüyor.

1912-1919 yılları arasında İstanbul basınındaki eski-yeni kavgasının yanında alabildiğine mizah ve komedi yayınlarından sonra Yakup Kadri’nin Sodom ve Gomore’si işgal altındaki İstanbul’u anlatması tesadüf değil, şuurlu bir tercihti. Hatta denilebilir ki, Yakup Kadri kadar İstanbul’un işgal ve kâbus yıllarını derinlemesine ve bilinçli bir şekilde anlatan ikinci bir dönem romanı yoktur. Ne var ki, Yakup Kadri, 1930’ların başında yayımladığı Yaban adlı eserinde çok çarpık bir Dünya Savaşı ve Millî Mücadele romanı yazmaya kalkışacaktı. Ancak Yaban, bir bakıma aydın halk arasındaki ikilemi eleştiriyor görünse de biraz bulanık bir gözle yazıldığını söylemeliyim.

Türk şair, romancıları ve hikâyecileri, Türkiye’nin ilk on uzun yılını yani 1912-1923 yılları arasında cereyan eden ve dünya tarihinde görülmemiş ölçekte olağanüstü olayların yaşandığı bu dönemi yani Millî Türk Edebiyatı’na önemli eserler vermişlerdir. Bu dönemde üretilen edebî metinler daha çok savaş, hürriyet, hâkimiyet ve bağımsızlık temaları üzerine kurgulanmıştır. 29 Ekim 1923’te Türkiye, devletin idare şeklini Cumhuriyet ilan ettikten hemen sonra üretilen eserler ise, hem Türkiye’deki hem de dünyadaki siyasî gelişme ve değişmelere göre değişecek ve ona göre pozisyon alınarak yazılacaktı.

19 Mayıs 1919’da Samsun’da Atatürk’ün başlattığı hürriyet meşalesi kuşkusuz Türk edebiyatına da bugüne kadar yani 2019 yılında da seçkin eserlerin nesillere kalmasını sağlamıştı. Türkiye’nin bu 100 yıllık yakın tarihi, geçirdiği değişim ve dönüşüm, Türk edebiyatının seçkin kalemlerinden okunması Türkiye’yi anlamak için isabetli olacaktır.

Yazar Hakkında

Selçuk Karakılıç

Yorum Ekle