Dizi Gündem

Oscar Adayı Bir Film Hikâyesi

İNSAN dünyada nefes almaya başladığından beri anlatıcı konumdadır. Anlatma ihtiyacı Maslow’un hiyerarşisinde yer almasa da yeme içme kadar elzemdir. Anlatma bir iletişim aracı, anlatma bir rahatlama vesilesi, anlatma sanatın temeli, anlatma bir inanış biçimi olarak bin yıllardır süregelen bir alışkanlık ve insanın temel yaşam fonksiyonudur.

İlk defa bir insan ne zaman anlatma faaliyetini gerçekleştirdi bilmesek de, ilk insan günün sonunda yaşadıklarını bir vesile ikinci bir kişiye, doğaya, eşine, tanrısına anlatmış olsa gerek. Sözün varlığıyla anlatmanın varlığı birdir. Kutsal metinlerde, mitlerde, destanlarda ve insanlığa ait kalıntılarda her daim hikâyelendirmeler karşımıza çıkmaktadır.
Söyleme ve anlatma yeteneği her toplumda övgüyle karşılanmış geçmişten bugüne bu maharete sahip kişiler çeşitli şekillerde nitelenmiştir. Peygamberler, şairler, büyücüler, Manasçılar, masalcılar, hatipler, politikacılar, standupçılar ve benzeri…

İnsan topluluklarının ve bunların tüm yapıp etmelerinin devinimini kaydeden ve geleceğe aktaran hikâye anlatıcıları toplumun bütün değerlerini, yazılı ve yazılı olmayan kurallarını, yaşam ritüellerini takipçilerine verimli bir arazi olarak sunar ve bu anlatıcılar sayesinde hikâyeler dünyayı dolaşarak ortak meselelerin nasıl yorumlandığını işaret eder.

Günümüzde bir masalcı nine, bir meddah, bir köy köy gezip öğütler veren Dedem Korkut olmasa da başka şekillerde duyduğu, yaşadığı, okuduğu, gördüğü öyküleri kendi süzgecinden geçirip bir ikinci mecraya iletmeyi amaçlayan modern hikâye anlatıcıları var. Bunlar aslında birer sanatçı ve sanatın türlü enstrümanlarını kullanıyorlar. Çağın en genç, delişmen ve sesi kuvvetli sanatı sinema olduğundan günümüz sanatçıları anlatacakları hikâyeleri en etkili biçimde sinema üzerinden anlatabiliyorlar. Anlatı mecrası artık bozkırlar, düğünler, meclisler değil ekran/perde olmuştur.

Walter Benjamin, anlatmanın bir deneyim olduğundan bahsederken öyküyü dinleyenin bu deneyimi yaşadığı sonrasında romanla bu deneyimin kaybolduğunu iddia etmekte ve artık hikâye anlatıcılığının sonunun geldiğini savunmaktadır. Lakin roman gibi sinema da başlı başına bir deneyimdir. Sinema salonuna giden bir sinefilin, evinde televizyonun karşısındaki bir izleyicinin, bilgisayarından filmi seyreden bir gencin filmin başlamadan önceki ruh durumuyla film bittiğindeki ruh durumu aynı değildir. Her biri filmi deneyimlemiştir ve her birine yönetmenin anlattığı hikâye bulaşmıştır. Film sonrasında sinefil blogunda yazdığı yazıyla, televizyon izleyicisi ertesi gün iş arkadaşlarıyla sohbetinde, bilgisayar başındaki genç attığı tweetlerle deneyimini başka kimselere aktarabilir.

Sinema, kendi olanaklarıyla, özerk bir sanat olarak bu hikâye anlatma meselesini genlerinde barındırır ve yine kendi içeriğinde olan hareket ve zaman bloklarıyla bu sanatın muhatabına hikâyeyi aktarır. Bunu ne roman gibi ne masal gibi ne de başka bir sanat gibi yapar; kendi gözüyle bunu gerçekleştirir.

Bugünün sinemacıları en önemli anlatıcılardır. Bu anlatma işini karşı tarafa en iyi şekilde bulaştıran sinemacılar ise sayılıdır. Özellikle son dönem sinemamız içerisinde hikâye anlatma işini sinemanın içerisinde kalarak başaran sayılı yönetmenlerden biri de Nuri Bilge Ceylan’dır. Yaptığı ilk filmlerden itibaren hem ülkemizde hem de dünya genelinde övgüyle karşılanan yönetmen bu sene yeni bir alanda daha kendini göstererek ülkemizin Oscar Aday Adayı olarak Akademi’ye doğru bir yola çıkıyor. Cannes’da ve birçok uluslararası film festivalinde birçok filmiyle hak ettiği ödülleri toplayan yönetmen son filmi Ahlat Ağacı ile yeni bir mecrada serüvenini sürdürecek. Ahlat Ağacı bu sene Cannes’da yarışmış ve film sonrası dakikalarca alkışlanması ile sosyal medyada büyük yankı uyandırmıştı. Film hakkında yıl boyunca birçok eleştiri kaleme alınmış ve yoğun bir şekilde üzerine konuşulmuştu. Filmin Oscar aday adayı oluşu ise başka bir konuşma ve yazma meselesi olarak yine Ahlat Ağacı’nı gündeme getirdi.

Başta yazdığımız gibi hikâye anlatımı sanatın saç ayaklarından belki de en önemlisi; anlatma işi bugün sinemayla yapılıyor bu da doğru lakin bu sinema yoluyla ve sinemaya has üslupla olması gerekiyor.

Nuri Bilge Ceylan, Bir Zamanlar Anadolu filmiyle hem anlatıcılığını hem de sinematograflığını doğru ve dengeli şekilde bir araya getirmiş gerçekten sinema olan bir ürünle sinema tarihine önemli bir eser bırakmıştı. Daha önceki filmlerinde ve sonraki filminde ya hikâye anlatma meselesi ağır basmış ya da tablo gibi görüntü yakalama işi ağır basmıştı. Bu yüzden de diğer filmlerine roman gibi, tablo gibi film yakıştırmaları yapılmıştı. Bu övgü içeriği gibi görünse de aslında aksayan bir durumun özetiydi. Çünkü sinema sinemadır. Yine Ahlat Ağacı’nda hikaye anlatan yönün ağır bastığı aşikar. Zira filmdeki her karakter bir şeyler anlatmak için uzun uzun konuşmalara girişiyor. Hepsi uzun monologlarıyla kendi ideal öykülerini anlatıyorlar. Ahlat Ağacı’nda hikaye anlatan bir yönetmen karşımızda ama bunu yaparken klasik formatta yani sinema sanatına pek de uymayan bir üslupla yapıyor ve film “roman gibi” oluyor.
Filmdeki cesur oyuncu seçimi -ki Nuri Bilge Ceylan bunu hemen hemen bütün filmlerinde yapmış ve başarmıştı- ve oyuncu yönetimi dikkati çekiyor. Film açılış sahnesinden itibaren bir şeylerin deneneceği Nuri Bilge Ceylan filmi olacağını sezdiriyor. Kurgu tekniği, renk seçimi ve planlar alışık olduğumuz Ceylan filmlerine benzemiyor. Aslında yönetmen her filminde bir yenilik ve bir deneme içerisinde olmuştu. Nuri Bilge Ceylan sineması her seferinde izleyicisinde bir heyecan uyandırıyordu.

Ahlat Ağacı da hem ülkemizdeki hem de dünya genelindeki seyirciler tarafından beklenen bir filmdi. Filmin hikâyesi yönetmen için temel soru(n)lardan oluşuyor: Baba-oğul, merkez-taşra, iyilik-kötülük… Aslında bunlar insanlığın ana meselelerinden ve yüzyıllardır çeşitli şekillerde çeşitli yorumlarla bugüne aktarılan öyküler yalnız bu bilenen ve anlatılagelen hikâyenin sanat oluşu sanatçının mahareti. Sanki ilk defa duyup ya da izliyormuşuz hissi yaratıyor yönetmen bizde.

Bir Oscar Aday Adayı film olarak Ahlat Ağacı öncelikle yönetmenin teknik anlamda yaptığı denemelerle dikkati çekecektir. Bu “klasik” hikâye anlatma meselesi “klasik” Hollywood sinemasına yakın geleceğinden de şansı yükselecektir filmin. Bununla birlikte filmin yukarıda saydığımız temel meselelerinin evrenselliği de Akademi üyelerine yakın gelecektir.

Yazar Hakkında

Muhammed Safa

Yorum Ekle