Sinema

Sahneden efsaneye: ŞENER ŞEN

emre.ozcan@cubemedya.com'
Yazar: TR Editör

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne layık görülen usta oyuncu, konuşmasını yapmak için kürsüye çıkmıştı. Nefesler tutulmuş, kamuoyu Şener Şen’in konuşmasına kilitlenmişti.

Yazı: SUAT KÖÇER

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödüllerine değer görülen ustalar açıklandığında listede yer alan isimlerden biri kamuoyunun dikkatini çekmişti. Açıklamada, “esinlendiği ülke insanlarını başarılı bir biçimde yansıtarak toplumsal tavrını sanatın ince diliyle ifade etmesi” sebebiyle, sinema alanındaki ödülün Şener Şen’e verileceği ifade edilmişti.

Filmografisine çok sayıda sistem eleştirisi sığdırmış, rol aldığı güldürülerde siyasiler ve mevcut iktidarlara cesur eleştiriler yönelten bir oyuncunun bu ödüle layık görülmesi hemen her kesimin ilgisini çekmişti. Siyasete olan mesafeli tavrı ve halkın teveccühünü kazanmış karizmatik kişiliğine bir de ülkenin son yıllarda yaşadığı psikolojik gerilim de eklenince kamuoyundaki merak iyiden iyiye artmış, Şener Şen’in ödül töreninde nasıl bir tavır sergileyeceği ve nasıl bir konuşma yapacağı merakla beklenmişti.

Kimi bu ödülün usta oyuncunun filmografisine halel getireceğini kimileri Şener Şen’in ödülü ret edeceğini kimileri de ünlü oyuncunun muhalif kesimleri kızdıracak bir açıklama yapacağını savunmuştu. Zaman geçmiş, beklenen an gelmiş ve yaklaşık 40 yılını oyunculuğa adamış 75 yaşındaki usta oyuncu ödül konuşmasını yapmak için kürsüye çıkmıştı. Nefesler tutulmuş, kamuoyu Şener Şen’in konuşmasına kilitlenmişti.

Tam da burada filmi başa sarıp farklı inanç, düşünce ve siyasi görüşlere mensup kalabalıklara kendisini sevdirmiş, toplumun geniş kesimlerince kabul görmüş büyük ustanın hikâyesini hatırlayalım. Zira bu büyük ödülün ne anlama geldiği, usta oyuncunun dudağından dökülenlerin neye tekabül ettiği biraz da bu hikâyeyi anlamaktan, anlamlandırmaktan geçer.

“İnsan plan yapar, Tanrı gülümser.” diyen Tolstoy’u haklı çıkaran bir hayat hikâyesidir onunkisi. Çok sayıda önemli film, pek çok ödül, sayısız takdir, büyük bir kariyer, ülkenin en yüksek makamınca onurlandırılan saygın bir kişilik ve toplumun sevgisini sığdırdığı bu yolculuk 26 Aralık 1941’de Adana’da başlar. O yıllarda marangozluk yapan ancak sonraları Türk sinemasının en önemli karakter oyuncularından birinin, Ali Şen’in oğludur.

Hayat şartlarının zorluğuyla erken yaşlarda tanışır. Lise yıllarındayken eğitimini aksatır, bunun sonucu olarak sınıfta kalır ve biraz da ekonomik sebeplerle okulu bırakma kararı alır. Önce bir iplik fabrikasında çalışır, ardından da eğitime devam noktasında bir kanaate varır. Akşam lisesine devam eder ve buradan mezun olur. O yıllarda tanınan bir hakla öğretmen açığından yararlanarak 1964-66 yılları arasında Muş’ta öğretmenlik yapar. Söyleşilerinde ifade ettiği gibi, burada geçirdiği yıllar ona çok şey katar, bazı anılar iç dünyasında derin izler bırakır.

Babası şöhret basamaklarını hızla tırmanırken, öğretmenliğe devam eden genç Şener’in gönlünde bir başka aslan yatar. Hayali tiyatrocu olmaktır ve babasının oyunculuk konusundaki teşvikleri üzerine öğretmenlik mesleğini bırakarak oyunculuk macerasına girişir. Yüreğindeki sesi dinler, babası gibi sinemada değil, tiyatroda var olmaya karar verir. Bu hayalini gerçekleştirmek için adeta kapı kapı dolaşır.

Talihi yaver gider, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolarına başlar. Ancak rol dahi sayılmayacak bir eşikten başlar. Bir müddet kalabalık sahnelerin arka sıralarında gözükür, bir zaman şarkılara eşlik eder, kimi oyunlarda sahnede dans eder. Bir süre figüranlık yaptığı tiyatroda önemli roller üstlenmeye başlar. Çevresinin dikkatini çeker, çok sevdiği tiyatro alanında bir mesafe kat eder.

Ne var ki hayat kavgası Şener Şen’in yakasını bırakmaz. Ülkenin siyasi çalkantılar, ekonomik belirsizlikler ve ardından yaşanan muhtıralarla zor süreçlerden geçtiği bir dönemdir. Demokratikleşmenin önündeki engeller güçlü biçimde duruyor, ülke yönetimindeki sorunlar, sivil-asker anlaşmazlıkları ve toplumun farklı kesimleri arasında yaşanan kutuplaşmalar sosyal hayata ve ekonomiye yansımaya devam eder. Yaşanan toplumsal sorunlar pek çokları gibi onu da etkiler. Tiyatro tek başına karın doyurmuyordur. Kendisine kazanç sağlayacak yeni kapılar arar. Kendi ayakları üzerinde durmak için istemeyerek de olsa babasının sektörüne yani o dönemler altın yıllarını yaşayan sinemaya girmeye karar verir.

Tıpkı tiyatroda olduğu gibi sinemaya da eşikte bir süre bekleyerek girer. Setlerde çalışır, figüranlık yapar. Yaklaşık 5 yıllık bir sürecin ardından gelen bir teklif hayatının dönüm noktası olur. Filmleri kadar sektördeki itibarı, etrafında oluşturduğu aile ortamı, yetiştirdiği starlar ve toplumdaki şöhretiyle tanınan ünlü yönetmen/yapımcı Ertem Eğilmez’in bir projesi için kamera karşısına geçer. Bu, figüranlıktan 1984’e kadar devam edeceği yardımcı oyunculuğa geçişinin ilk adımıdır ama bu adım onu efsane olmaya götürecek merdivenin de ilk basamağıdır aynı zamanda. 1975 yılıdır. Filmin adı; Hababam Sınıfı, Şener Şen’in canlandıracağı o rol ise Türk sinema tarihi kadar toplumun belleğinde de derin izler bırakan “Badi Ekrem”dir.

Yazar Hakkında

emre.ozcan@cubemedya.com'

TR Editör

Yorum Ekle