Röportaj

Savaş Ortamında Geçen Bir Sevgi Hikâyesi: Ayla

Yazar: TR Dergisi

Türkiye’yi Oscar’da temsil edecek Ayla filminin yapımcısı Mustafa Uslu ile Ayla’ya dair…

Yaşayan tarihi, beyaz perdeye taşıdınız diyebiliriz. Bu hikâye ile yolunuz nasıl kesişti ve bu filmi çekmeye nasıl karar verdiniz?

Astsubay Süleyman Dilbirliği’nin yaşadıkları, 2010 yılında belgesel olarak çekilmişti. Süleyman Dilbirliği, 60 yıl önce soğuk bir kış günü savaş meydanında küçük bir kız çocuğu bulup ölümden kurtarmış. 15 ay boyunca kızı gibi baktığı minik Ayla’yı yanından ayırmamış, korumuş, kollamış. Ona Türkçe öğretmiş ve mutlu bir hayat vermiş. Kore’den dönerken de o ülkenin kanunları izin vermediği için Ayla’yı yanında getirememiş, ayrılmak zorunda kalmışlar. Sonrasında Süleyman Amca yıllarca Ayla’yı aramış; ama bulamamış. İşte belgesel onların Kore’de yaşadıklarını ve 60 yıl sonra tekrar kavuşmalarını anlatıyordu. İsteyenler bu belgeseli, Youtube’da bulabilir. İlk duyduğum andan itibaren bu hüzünlü ayrılık ve sonrasındaki kavuşma beni çok etkiledi. Belgeseli de seyredince bu hikâyeyi, film olarak çekip tüm dünyaya Süleyman Amca özelinde Türklerin merhamet, sadakat, bağlılık ve iyiliğini anlatmak istedim. Bu yaşananlar unutulmamalı, tekrar tekrar anlatılmalıydı.

 

“Filme Oscar’a gitmek için başladık. Hatta rüyasını gördüm. Çalışmalarımızı bu minvalde yürüttük ve kahramanlığı ön planda tutmadım.” diyorsunuz. Bu konuyu biraz detaylandırır mısınız?

Bu film daha fikir aşamasındayken, senaryo yazılmadan, cast oluşturulmadan önce bile inanıyordum Oscar’a kadar gideceğine…  Kafamda film çekme düşüncesi vardı; ama ortada hiçbir şey yoktu. Çünkü Süleyman Amca ve minik Ayla’nın yaşadıkları sadece Türkler ve Koreliler arasında bir mesele değil. Tüm dünyanın, insan olan ve kalbi olan herkesin meselesi. Ailesiz, annesiz babasız bir çocuk, onu savaşın kapkaranlık dünyasında koruyup kollayan, babası gibi sahiplenen, ona masalsı bir dünya sunan, acılarını unutturan bir insan var. Buna Oscar komitesi dâhil kimse kayıtsız kalamaz. Bu yaşanmış bir hikâye… Üstelik kurgu değil, filmde anlattığımız her şey gerçek. Rüya da görünce artık Oscar’ı ülkemize getireceğimize daha fazla inanıyorum.

 

Bir açıklamanızda Oscar’ı kast ederek “O heykelcik buraya gelecek.” demişsiniz. Oscar’da Türkiye’yi temsil edecek filmin yapımcılığını üstlendiniz. Bu size neler hissettiriyor? 

Akademi ödüllerinde, yani Oscar’da ülkemizi “Yabancı Dilde En İyi Film” kategorisinde temsil etmek üzere seçilmek, tarifsiz bir mutluluk ve gurur kaynağı benim için. Ayla, büyüleyici; fakat bir yapımcı olarak söylemeliyim ki zor bir projeydi. Çünkü gerçek hayat hikâyesine birebir bağlı kalarak yapmak zorundaydık. Ayrıca filmin kahramanı Süleyman Amca’nın yaşadığı olayları yani savaşları ve baskın yeme sahneleri gibi prodüksiyon açısında zor olan ve Türk sinemasında bugüne kadar yapılmamış çekimleri gerçekleştirdik. Gözümüzü kararttık, kendimize güvendik, bu işi yapabileceğimizi düşündük… Yaptığımızı da umuyorum.

 

“Oscar’ı alabiliriz. Çünkü…” dediğiniz hususlar var mı?

Öncelikle Ayla gerçek bir hikâye. İkincisi kahramanları hala hayatta ve Ayla, savaş ortamında geçen bir sevgi hikâyesi. Ve maalesef bugün hala tüm dünyanın gündeminde savaş mağduru çocuklar var. O çocukların anneleri, babaları yok, isimleri bile yok. Ayla da bu çocuklardan sadece bir tanesi…

 

Ayla aslında bir savaş filmi olmasına rağmen siz “savaş değil de sevgi” filmi olarak nitelendiriyorsunuz. Bu konuyla ilgili neler söyleyeceksiniz?

Filmimiz Kore Savaşı’nda geçiyor, şehitlerimiz var bu savaşta… Biz, savaşın acı ortamı içinde yeşeren bir sevgi hikâyesine odaklandık, bir baba kız hikâyesine. Evet, yaşananlar savaş meydanında geçiyor, tanklar, tüfekler, muharebeler var; ama biz bir baba-kızın sevgisini anlatıyoruz.

 

Filmin senaryosunu yazan isimden oyuncuların belirlenmesine, kullanılan çekim tekniklerinden seçilen müziklere kadar yaşanan süreci özetleyebilir misiniz? Özellikle de çocuk oyuncu Kim Seol’ün sahnelerinde yaşanan zorluklar oldu mu?

Hiçbir ego gözetmeksizin filmde rol alan ulusal ve uluslararası otuz iki tane oyuncumuz var. Bunların on iki tanesi, başlı başına başrol oyuncuları. Hikâye o kadar güçlü, güzel ve naif ki tüm oyuncular gönlünü, yüreğini koyarak çalıştı. Herkes bu filme inandı ve sonuç ortada. Türkiye sinemasında yapılmayanı yaparak 6,5 ay çalıştık, bütçemiz 21 milyar lira. Filmimizi Can Ulkay çekti. Ulkay’ın ilk uzun metraj film yönetmenliği ve ortaya Oscar’a yakışır bir film çıktı. Müziklerimiz, usta müzisyen Fahir Atakoğlu tarafından bestelendi, insanın ruhuna dokunuyor… Görüntü yönetmeniz Türkiye ve dünya sinemasında çok özel filmlere imza atan Jean Paul Seresin. Filmi gerçek hikâyesinden Yiğit Güralp senaryolaştırdı. Kim Seol’e gelince… Öncesinde 60 kadar çocuk inceledik. Ama Kim’in videosu geldiğinde hepimiz aradığımız Ayla’yı bulduğumuzu anladık. O kadar uyumlu, akıllı, zeki ve yetenekli bir oyuncu ki… Tek kelime Türkçe bilmemesine rağmen oyuncu koçuyla birlikte çok başarılı bir performans gösterdi.

 

Şüphesiz ki bu filmde önemli isimler bir araya gelerek Ayla’ya hayat verdiler. Peki, hikayenin kahramanı Süleyman Dilbirliği bu ekibin neresinde?

Her yerinde… Filmi yapmaya karar verdiğimiz andan itibaren Süleyman Amca ile yan yanaydık, anılarını dinledik, Kore Savaşı sırasında çektiği 400’ü aşkın fotoğraf üzerinden geçerek anlattıklarını videoya çektik. Yönetmenimiz ve Süleyman Amca’yı oynayan İsmail Hacıoğlu kendisiyle vakit geçirdi, yakından tanıdı. Ayla ile birlikte sete de geldiler. Film bittikten sonra izleyince Süleyman Amca da bizimle birlikte gözyaşlarını tutamadı. Çok mutlu ve gururluyuz…

 

Yazar Hakkında

TR Dergisi

Yorum Ekle