Dosya

Türkiye’nin Bilim Tarihi

Yazar: TR Dergisi

Türkiye’de geçmişten günümüze kadar bilimin pek çok dalında yaptıkları çalışmalarla katkıda bulunmuş ve uluslararası bilim ödüllerine lâyık görülmüş çok sayıda Türk bilim insanı yetişmiştir.

19 yüzyıl hem Doğu hem de Batı için özellikle entelektüel kültür açısından değişimlerin yaşandığı bir dönemdir.Bilim ve onun uygulama boyutu olan teknolojide hızlı gelişmeler ortaya çıkmış ve bunun doğal bir sonucu olarak, toplum yaşamında da köklü değişimler yaşanmaya başlanmıştır. Bu dönemin düşünsel kavrayışına egemen olan etmen “bilgi” ve “daha çok bilgi” üretmektir. Batı’da bu değişimlerin temeli 17. yüzyıla kadar gitmektedir. Osmanlı Türklerinde ise Batı’daki bilimsel değişimin yansımaları ancak 18. yüzyıldan sonradır.

OSMANLI’DA YENİLEŞME HAREKETLERİ

Osmanlı’da yenileşme hareketleri harp okullarının açılmasıyla başlamış ve bu durum aynı zamanda Osmanlı biliminin gelişmesi ve Batı biliminin aktarılması açısından da etkili olmuştur. 1773’te Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyûn’un, 1795’te Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn’un, 19. yüzyılda Askeri Tıp Okulu, Darülfünun, Maden Mektebi ve Sivil Tıp Okulunun kurulması bunu bir kanıtıdır. Bu okulların kurulması Hoca İshak Efendi, Hüseyin Rıfkı Tamani, Fatin Gökmen, Salih Zeki gibi önemli bilim insanlarının yetişmesine zemin hazırlamıştır. Osmanlı Devleti’nde 1839’da Tanzimat, 1876 yılında Birinci Meşrutiyet ve 1908 yılında İkinci Meşrutiyet ilan edilmesiyle toplumsal ve siyasal amaçlarla reformlar da yapılmış ve bu hareketlerin de bilimsel etkinlik üzerinde derin izleri olmuştur.

Siyasal ve entelektüel değişim ve oluşum ortamında doğmuş ve yetişmiş olan Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, bir ülkenin savaş alanlarında kazandığı başarının, bilim ve kültür alanında da sürdürülmesi gerektiğini varsaymış, bir yandan yeni siyasal yapıyı biçimlemeye çalışırken, bir taraftan da bilim ve kültür alanındaki temellerin neler olması gerektiği konusunda da çalışmayı ihmal etmemiştir.

Batı’nın gelişmişliğinin altında yatan temel motivasyonun bilim ve bilime dayalı aktiviteler olduğunu çok iyi fark etmiş olan Atatürk, bu gerçekliği tüm halka anlatabilmek için ünlü “Hayatta en hakiki yol gösterici ilimdir, fendir.” sözünü söylemek gereksinimini duymuştur. Bu söz aslında Cumhuriyet’in dayandırılacağı esasları da özetleyen bir belirlemedir.

Atatürk, Cumhuriyet’in ilanından sonra, bu düşüncelerini uygulamaya geçirecek kurum ve kuruluşların hızla kurulmasına yönelmiştir. Bu kurumlardan ilki İstanbul Üniversitesidir. Atatürk’ün gayretleriyle Darülfünun, 1933 Üniversite Reformu’yla birlikte, İstanbul Üniversitesi olarak yeniden açılmış ve uluslararası düzeyde haklı bir konuma ulaşmıştır. Böylece Osmanlı Türkiye’sinin son dönemlerinde canlanan bilimsel gelişmeler, Cumhuriyet’le birlikte daha da yükseğe ulaşmıştır. Böylece bu olumlu havanın neticesinde üstün nitelikli, bilimin pek çok dalında yaptıkları çalışmalarla katkıda bulunmuş ve bu katkılarından dolayı, uluslararası bilim ödüllerine lâyık görülmüş çok sayıda Türk bilim insanı yetişmiştir.

MATEMATİKTE İLK ARAŞTIRMALAR

Matematik konusunda Cumhuriyet dönemindeki ilk araştırmaları 1928 yılında, Kerim Erim ve Hüsnü Hamid İtalya’da yayımladıkları makaleler ile gerçekleştirmişlerdir. Bunları Ratip Berker’in çalışmaları izlemiştir. Bu dönemde daha çok akışkanlar mekaniği, elastisite gibi konular ön plana çıkmıştır. Daha sonra Cahit Arf, Hülya Şenkon, Orhan Alisbah ve Nazım Terzioğlu’nun çalışmalarıyla analiz ve cebir, Kerim Erim, Lütfi Biran, Ferruh Şemin ve Feyyaz Gürsan ile diferansiyel, Cengiz Uluçay ile fonksiyonlar teorisi ve matematiğin temelleri çalışmaları ağırlık kazanmıştır.

ASTRONOMİ, FİZİK VE KİMYA

Astronomi çalışmaları, günümüzde birkaç üniversite ve bu üniversitelere bağlı gözlemevlerinde devam etmektedir. Kandilli Gözlemevinden sonra 1933 yılında İstanbul Üniversitesi bahçesine küçük bir gözlemevi kurulmuştur. Bu gözlemevini diğer üniversitelerde kurulan gözlemevleri izlemiştir. 1999 yılında da Kayseri Erciyes Üniversitesinde kurulan Astronomi Bölümüne bağlı olarak bir radyo teleskop faaliyet başlamış ve Türkiye’de ilk defa olarak bu alandaki çalışmalarda öncü rol oynamıştır. Türkiye’de bir ulusal gözlemevinin kurulması düşüncesi ise 1960’larda oluşmuş ve 1992 yılında TÜBİTAK ve DPT’nin iş birliği ile 1997 yılında da Antalya’da TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi (TUG) adıyla gözlem faaliyetleri başlamıştır. Astronomiye katkı yapan astronomlarımız arasında Nüzhet Gökdoğan, Fatin Gökmen, Abdullah Kızılırmak gibi bilim insanlarımızı sayabiliriz.

Kuramsal fizik ve atom fiziği sahası bilimin en önemli sahalarındandır ve bu konuda Türk fizikçileri, dünya fiziğinde çok önemli bir yer işgal etmişlerdir. Feza Gürsey, Asım Orhan Barut, Cavid Erginsoy, Oktay Sinanoğlu ve Erdal İnönü fizikte en önemli bilim adamları arasına girmişler ve kuramsal çalışmalarla da adlarının bilim dünyasına yerleşmesini sağlamışlardır.

Cumhuriyet dönemi kimya bilimi açısından da bir atılım dönemi olmuştur. Ülkemizde ilk defa 1918 yılında İstanbul Üniversitesi çatısı altında bir Kimya Enstitüsünün kurulmasıyla başlayan kimya çalışmaları kısa sürede diğer üniversitelerde de yaygınlaşmıştır. Günümüzde Türkiye kimya çalışmalarında dünyada önemli bir konumdadır. 2015 yılına Aziz Sancar’ın kimya dalında Nobel alması bunun önemli bir göstergesidir.

İlk eserlerin 19. yüzyılda kaleme alındığı Jeoloji konusunu, Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinde ciddi bir biçimde ele alan Maden Teknik Arama Enstitüsüdür. Günümüzde bu alanda birçok bilim adamı yetişmiştir. Bunlar arasında Şevket Ahmed Birand, Ahmed Canokay, Bedri Güneri, Fahriye Atıf, Hamid Nafiz Pamir, Celal Şengör’ün adlarını saymak mümkündür.

Biyoloji ve tıp alanında da Cumhuriyetle birlikte önemli adımlar atılmıştır. Biyoloji 19. yüzyılın ikinci yarısında tıp eğitimi programlarına girmiş, Cumhuriyetle birlikte yeniden ele alınmıştır. Bu konuda hizmet verenler arasında Hikmet Birand, Suavi Yalvaç, Yusuf Vardar gibi bilim insanlarını sayabiliriz. Daha sonraki yıllarda araştırma ağırlıklı çalışmalar yapılmış, botanikte Türkiye fauna ve florası, zooloji alanında ise Kelaynak kuşları ve deniz kaplumbağalarına ilişkin önemli çalışmalar gerçekleştirilmiştir.

Cumhuriyet Dönemi’nde önemli ilerlemelerin kaydedildiği bir diğer alan olan veteriner hekimlikle ilgili ilk ciddi teşebbüsler Osmanlılar döneminde ortaya çıkmıştır. İlk bilimsel veteriner hekimlik öğrenimi 1842 yılında Askeri Veteriner Hekimlik Okulunun kuruluşu ile başlamıştır. Cumhuriyet döneminde ise kurulan Yüksek Ziraat Okulu ile birlikte bu alanda sistemli bir eğitim ve öğretimin başladığını söylemek mümkündür.

TIP VE ECZACILIK

Cumhuriyet ile birlikte önemli gelişmelerin kaydedildiği bir diğer alan da tıptır. Tıp genellikle, diğer disiplinlere oranla daha erken gelişmeye konu olmuş bir disiplin niteliğindedir ve diğer bilim dallarına göre daha geniş bir araştırmacı kitlesini bünyesinde barındırmaktadır. Cumhuriyet döneminde diğer bilim dallarında da görüldüğü gibi hemen Cumhuriyetin ilanından sonra, Osmanlı döneminde doğmuş ve Atatürk döneminde görev yapmaya başlamış birçok hekim bulunmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında hizmet veren bu hekimlerimiz arasında Besim Ömer, Mashar Osman, Akil Muhtar, Saim Dilemre, Haydar İsmail Gaspıralı, Fahreddin Kerim Gökay, Muzaffer Dilemre, Reşit Galip, Kemal Akay ve Süreyya Tahsin Atademir’in adları sayılabilir. Cumhuriyetin ilerleyen yıllarında sayıları gittikçe artan hekimlerimiz arasına, Hulusi Behçet, Tevfik Sağlam, Nurettin Berkol, Muhiddin Dilemre, Kemal Cenap Berksoy, Melahat Terzioğlu, Sadi Irmak, Saip Ragıp Atademir gibi isimler katılmışlardır. Bu isimlere ek olarak günümüzde halen hizmet vermeye devam eden doktorlar arasında ise Türkiye’de ilk kalp ameliyatını yapan doktor olan Kemal Beyazıd, Aykut Kazancıgil, Ekrem Kadri Unat, Hatemi Hüsrev, Besim Türkan, İhsan Günalp, Ali Rıza Akısan, Kazım Arısan, Muammer Bilge, Orhan Andan’ı saymak mümkündür.

Tıp ve sağlıkla yakından ilişkili olan eczacılık alanı da gerçek anlamda yapısına Cumhuriyet ile birlikte kavuşmuştur. Cumhuriyet ile birlikte 1928’de uygulanan kurallarla azınlıkların ellerinde bulunan eczaneler yavaş yavaş Türklerin eline geçmiştir. Bu dönemde Türk eczacılar gayret ve istekle çağdaş eczacılığın Türkiye’de temellerini atmışlardır. Bunlar arasında Hüseyin Hüsnü Arsan, Kemal Atabay, Hasan Derman, Ferit Eczacıbaşı, Nevzat Pisak, Ethem Ulagay ve İsmail Yeşilyurt önderlik etmişlerdir.

Görüldüğü üzere Osmanlı son dönemi ve Cumhuriyet döneminde yaratılan olumlu koşullara bağlı olarak üstün nitelikli, bilimin pek çok dalında yaptıkları çalışmalarla katkıda bulunmuş ve bu katkılarından dolayı, uluslararası bilim ödüllerine lâyık görülmüş çok sayıda Türk bilim adamı yetişmiştir.

Yazar Hakkında

TR Dergisi

Yorum Ekle