Röportaj

“Yunus Emre Enstitüsü Son 50 Yılın En Önemli Kültür Hareketidir”

Yazar: Merve Ay

Süper Baba, Ekmek Teknesi ve Deli Yürek gibi uzun soluklu dizilerin yönetmeni Osman Sınav’la Türk sineması üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Osman Sınav, Türk sinema tarihinde asistanlık yapmadan yönetmenliğe başlayan iki isimden biri. Kendi ifadeleriyle senaryolarında hayatından, yaşadıklarından, çevresinden ve ülkesinden etkileniyor. Sınav, “Benim filmlerimde yöremin ikliminin inadı ve refleksi vardır.” diyor. Sınav’la gerçekleştirdiğimiz söylemişimizde sinema sanatından yönetmenliğe ve oyunculuğa kadar birçok konu üzerinde durduk. Ayrıca Mustafa Kutlu’nun öyküsünden uyarladığı Uzun Hikâye filmine de yer verdik.

■ Günlük rutininizden bahseder misiniz?Bir gün boyunca neler yapıyorsunuz?
Gün içerisinde yapmak istediğim çok şey var; ama çoğunu yapamıyorum. Çünkü genellikle çalışıyorum. Sabah kalkıp hazırlanıyorum ve çayımı içmek için sabırsızlanıyorum. Sonra da o çayı hak etmek için çalışmaya başlıyorum. Vaktim olursa okuma yaparım. Sette değilsem hemen hemen her gün projelendirdiğim konuların senaryo çalışmalarını yapar, yazar arkadaşlarımla sohbet ederim. Bir proje üzerine fikir üretmeye çabalarım. Vaktimin çoğu böyle geçiyor. Eğer o gün kafamda yeni bir fikir oluşmadıysa mutsuz yatarım. Mutlu yatabilmem için o gün yeni bir fikrimin olması lazım. Bu bende refleks olarak gelişmiş ve ben böyle yaşıyorum.

■ Kariyeriniz boyunca en çok kimden destek aldınız?
İlla birinden destek görmenize gerek yok. Ben Allah’tan başka kimseden destek almadım. Üstelik sinemacı olmaya karar verdiğimde bu işi yapan kimseyi tanımıyordum. Aynı zamanda Türk sinema tarihinde hocam Metin Erksan’dan sonra asistanlık yapmadan yönetmenliğe başlayan ikinci kişiyim. Yani hem asistanlık yapma fırsatım olmadı hem de sektörden kimseyi tanımıyordum. Önce sinema ile ilgili kitaplar okumaya başladım. Bir de ben çok hayal kuran bir adamım. İnsanların hayallerinin olması önemli. Eğer kendi hayalinizi kurarsanız daha sonra adım adım onu besleyecek strateji oluşturmaya başlarsınız. Doğru hayal ortağı ve stratejiyle hayalinize ulaşırsınız. Eğer bir hayaliniz yoksa sadece başkasının hayalinin parçası olursunuz. Tercih sizin…

■ Sizce bir yönetmen nasıl olmalıdır?
Allah’ın külli iradesinin içinde Rabbim bize cüzi bir irade vermiştir. Cüzi iradeyi en geniş yelpazede kullanabilen kişi yönetmen olabilir. Bana göre bu yönetmen olabilmenin ön şartıdır. Bunu yapamayan kişiden teknik mühendis veya yönetici olur; ama yönetmen olmaz. Çünkü biz insan hayatı üzerinden bir kurgu üretiyoruz. Bu, kader kurgusunun labirentlerinde dolaşmak gibi bir şey. Yani Tanrı’nın yarattığı kurguyu analiz ederek, yeniden oluşturuyoruz. Bu aynı zamanda bu kurguyu algılamamız için de bir anahtar. Ayrıca yönetmen çok çalışmalıdır. Sinema, sosyoloji, psikoloji, felsefe bilmesinin yanı sıra tüm sanatlar hakkında da biraz bilgi sahibi olmalıdır. Yönetmenin bol bol okuması, insanı tanıması ve ona ulaşması gerekli.

■ Peki, mesleğinizin zor ve eğlenceli taraflarıyla ilgili neler söyleyeceksiniz?
Her mesleğin zor yanları olduğu gibi yönetmenliğin de var. Örneğin ben mesleğe başladığım yıldan bu yana günde ortalama 15 saat çalışıyorum. Herhalde hiçbir işte bu kadar uzun çalışma saati yoktur. Ama ben çalışmaktan dolayı kimsenin ölmeyeceğini düşünenlerdenim. Bu nedenle çok çalışmaktan yana bir sıkıntım yok. Yönetmenlik, gerçekten eğlenceli bir meslektir. Hayatın her tarafından değişik insanlarla karşılaşırsınız ve onların hikâyelerini anlatırsınız. Bunu kimi zaman komedi kimi zaman dram kimi zaman da aksiyon sahneleriyle ortaya koyarsınız. Böylece hayatı tüm yönleriyle görme şansınız da olur.

■ Senaryolarınızın esin kaynaklarından bahseder misiniz?
En çok kendi hayatımdan, yaşadıklarımdan esinleniyorum. Daha sonra da çevremden ve ülkemden… Hemen akabinde de bunu yazabilecek yazar arkadaşlarımla buluşuyorum, sonra çalışmalara başlıyoruz. Sanatçı yaşadığı çağın tanığıdır derler. Eğer yaşadığınız çağa, tarihe ve ülkeye tanıklık etmek istiyorsanız, yaşadığınız ülkenin şartlarını, içinde bulunduğu atmosferi tarif etmeniz ve oraya kayıt düşmeniz gerekiyor. Ben de bu bağlamda Türkiye’nin yaşadığım dönemini analiz etmek istiyorum. Benim yaşadığım zamanlara gelecekte tarihçiler nasıl bakacaklar, onu düşünüyorum. Çünkü bence tarih bilimi biraz da geleceğe yönelik projeksiyon oluşturmaktır. Tarihinizi bilmezseniz, geleceğinizi kuramazsınız.

■ Oyuncu seçimlerinde nelere dikkat edersiniz?
Öncelikle senaryodaki karakterlerin özelliklerini inceliyorum ve onları hayal ediyorum. Hayalimde oluşturduğum karakteri fizik, ruh ve refleks olarak hangi oyuncuyla çizebilirim diye düşünüyorum; ona göre seçim yapmaya çalışıyorum. Kariyerim boyunca hiçbir zaman “Projelerimde meşhur oyunculara yer verirsem, seyirci tarafından daha çok sevilir.” diye düşünmedim. Hiçbir filmi içerisinde ünlü biri yer aldığı için seyretmedim. Hiçbir filmimde de ünlü diye birine rol vermedim.

■ Siz hiç oyuncu olmayı düşündünüz mü? Oyuncu olsaydınız nasıl bir filmde yer almak isterdiniz?
Bu dünyada neyle var olmak istediğiniz önemli ve benim var olma sebebim bu değil. Ben yaratıcının bana verdiği cüzi iradeyi kullanmaya çalışan biriyim. Fotoğraf çektirirken utanan bir adam olarak oyunculuk yapamazdım. Oyunculuk, gerçeği inşa etmek için hakikat arayışında bir yöntem kullanarak yetenekli insanların yapması gereken bir iştir. Oyuncular, insanların yaşadıklarını kurguladığımız hikâyelerdeki sır takipleridir.

■ Filmlerinizde doğup büyüdüğünüz yerin etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
Ben Yörük kökenliyim. Burdur’un Yeşilova kazasının Düden köyünde doğdum. Tabii ki doğup büyüdüğüm coğrafyanın filmlerime etkisi olmuştur. Yaptığım işlerde, oyuncularıma aktardığım beden dilinde, o toprakların ve Yörük kültürünün yansımalarını görüyorum. Reji yapmak, oyunculara oyun vermek, mizansen bulmak davranışla ilgilidir. O davranışı irdelediğinizde muhakkak altından kültürünüzün izleri çıkıyor. Benim filmlerimde de yöremin ikliminin inadı ve refleksi vardır.

■ Uzun Hikâye filminizle ilgili neler söyleyeceksiniz?
Mustafa Kutlu’nun aynı adlı kitabını yaklaşık 12-13 yıl önce okuduğumda, onun filmini yapmak istedim ve bu hikâye uzun yıllar bendeki tazeliğini hiç yitirmedi. Bu senaryo için yıllarca birçok arkadaşımla çalıştım ama tatmin olamadım. Filmdeki senaryoya ulaştığımda, “Tamam bu olacak!” dedim. Kendimi ona ikna ettim ve bence güzel oldu. Aslında Uzun Hikâye, kendiliğinden Yunus Emre Enstitüsü filmi oldu. Bu film ve Yunus Emre Enstitüsü ile Ürdün’e, Tahran’a, Polonya’ya, Bosna Hersek’e, Makedonya’ya, Kazakistan’a ve daha birçok ülkeye gittik. Şunu da söylemeliyim, Türkiye Cumhuriyeti’nin son 50 yılda yaptığı en büyük kültür hareketi Yunus Emre Enstitüsüdür. Tekrar filme dönecek olursak, hicret hikâyesi anlatmasa da dramatik okuma metoduyla baktığınızda Uzun Hikâye, bir hicret filmidir. Sonuçta insan kötülük gördüğü bir yerden beslenebileceği bir yere hicret eder. Burada söz konusu olan hicret, manen ve madden daha doğru ve adaletli yere gitmektir. Filmdeki Ali karakteri de hep daha iyi ve adaletli bir yere doğru gider. Adaletsizlik gördüğü anda buna tavır alır, isyan eder. Daha iyi olacağına inandığı ya da yeni umutlar taşıyacağı bir yolculuğa çıkar. Hikâyesi trende başlar, trende devam eder.

■ Hayalinizde bir film ve gerçekleştirmeyi planladığınız projeleriniz var mı?
Çok fazla hayalim var, ama son yıllarda birine konsantre oldum. Beş filmi içeren bir proje hayata geçirmek istiyorum, inşallah bunu başaracağım. Bu beş film, Osmanlı’nın yıkılışı ve Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç yıllarının hikâyesini konu edinecek. Beş filmin de afişinde “Vatan Sevgisi İmandandır” ibaresi yer alacak. Çünkü bu bir refleksin ifadesi. Bu filmlerden biri Sultan Abdülhamid Han’a yapılan Yıldız suikastı ile başlayacak. Çünkü bana göre Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcı 5 Temmuz 1905 Yıldız suikastıdır. Başarılamamış ve bu nedenle savaş ertelenmiştir. Ayrıca bu vaka, dünya terör tarihinin ilk saatli bombasının kullanıldığı suikasttır. İkinci hikâyem, Trablusgarp Savaşı olacak. Üçüncüsü de bir Çanakkale filmi çekmek istiyorum. Yalnız benim hikâyem, ilk kurşunun atıldığı yerden, Avusturalya’dan başlayacak. Bir de Yemen ve Medine Müdafaası’nı çekmek istiyorum. Bu beş filmi yapmadan ölürsem gözlerim açık gider.

Yazar Hakkında

Merve Ay

Yorum Ekle