Sinema

Adını Hafızalara Kazıyan Adam: Şener Şen

Yazar: TR Dergisi

Badi Ekrem rolüyle adını hafızalara kazıyan Şener Şen, kendine has jest ve mimikleriyle zenginleştirdiği karakterlerle toplumun geniş kitlelerince büyük beğeni toplar.

Türkiye, siyasi gerilimin iyiden iyiye tırmandığı bir sürece doğru giderken yaşanan toplumsal hareketlilikler de yaklaşmakta olan darbenin ayak sesleridir. Tam da böyle bir ortamda vizyona giren Hababam Sınıfı, seyirciden büyük ilgi görür. Film, siyasi ve ekonomik krizlerle boğuşan toplumun yüzünü biraz olsun güldürürken, aynı zamanda Türk sinema tarihinin en önemli serilerinden birinin de ilk halkası olur. Ertem Eğilmez’in tahtı sarsılmaz biçimde güçlenmiş, filmin oyuncuları büyük üne kavuşmuş, Badi Ekrem’i canlandıran Şener Şen ise meslek hayatının en önemli virajlarından birini dönmüştür.

DİLDEN DİLE ŞÖHRET

Hababam serisinin devam filmlerinde Badi Ekrem rolüyle adını hafızalara kazıyan Şener Şen, şöhret basamaklarını hızla tırmanırken kendine has jest ve mimikleriyle zenginleştirdiği karakterlerle toplumun geniş kitlelerince büyük beğeni toplar. Buradan biriktirdiği tecrübeleri Tosun Paşa, Süt Kardeşler ve Şabanoğlu Şaban filmlerindeki performanslarıyla taçlandıran usta oyuncu, yalnızca başarılı bir oyuncu olarak kalmaz, bu filmlerin klasikleşen replikleriyle seyirci nezdinde bir fenomene dönüşür. Filmleri sokakta karşılık bulur, tiplemeleri dilden dile dolaşmaya başlar. O artık ülkenin komedi figürü, Ertem Eğilmez ailesinin de yıldız oyuncularından biri olmuştur.

1977 yapımı Çöpçüler Kralı’nda Kemal Sunal’a eşlik eden Şener Şen, Halit Akçatepe’nin tamamladığı “üç kafadar”lı dönem komedilerinin ardından bu kez bir kent güldürüsünde, zabıta amiri olarak boy gösterir. Ayşen Gruda ile birlikte unutulmaz bir oyunculuğa imza atan Şen’in hemen ardından çekilen Gülen Gözler’deki Vecihi karakteri ona ikinci önemli virajı aldırır. Film, dilden dile yayılarak şehir efsanesine dönüşürken Şener Şen’in kendine özgü oyunculuğu da tescillenmiştir artık. Oyunculuk serüveninde olgunluk dönemine girmiş, şöhretinin hakkını vererek komedi filmlerinin aranan ismi olmuştur.

ALTIN YILLARIN EŞİĞİNDE

Ertem Eğilmez imzalı filmlerle yıldızı parlayan Şener Şen, mesleğinde altın yılların eşiğindedir. 1978 yapımı Kibar Feyzo’da Türk sinemasının büyük ustalarından Atıf Yılmaz ile çalışma fırsatı bulur. Bu kez kırsal kesimde yaşanan olayları konu eden toplumsal bir taşlamanın kahramanı olan usta oyuncu, Maho Ağa rolüyle beğeni toplar. Ertem Eğilmez imzalı Erkek Güzeli Sefil Bilo ve Banker Bilo filmlerinde İlyas Salman’a eşlik eder, Davaro filmiyle yeniden feodal düzeni hicveden bir hikâyenin parçası olur. Sultan’ın (1978) şaşkın bakkalı Bahtiyar, Neşeli Günler’in palavracı amcası Ziya ve Gırgıriye’nin Duman Haydar’ı, Şener Şen’in karakter skalasına apayrı değerler katar. Bir yandan sinema kariyerini unutulmaz karakterlerle zenginleştirirken diğer yandan da toplumun belleğinde derin izler bırakan rollere imza atmaya devam eder.

Senaryosunu Yavuz Turgul’un kaleme aldığı ve Sinan Çetin’in yönettiği Çiçek Abbas, Şener Şen efsanesinin doğuşunu müjdeliyordur. Dillere pelesenk replikleriyle kısa zamanda klasikler arasına giren Çiçek Abbas, Şakir karakterinin âdeta oyunculuk gösterisine dönüştüğü bir performansa sahne olur. Şener Şen, Ertem Eğilmez filmleriyle başladığı komedi kariyerini bir süre köy / kent taşlamalarıyla sürdürür, geniş kitlelerin dikkatini çeken bu filmografisindeki toplumsal gerçekçi tonlar da zamanla artar. Şekerpare ve Şalvar Davası filmlerinin ardından rol aldığı, senaryosu Başar Sabuncu imzalı Namuslu ve sonrasında Sabuncu’nun yönetmen koltuğuna oturduğu Çıplak Vatandaş’ta, farklı bir tipolojisi çizer. Kara mizahın sinemamızdaki özgün örneklerinden olan film olumlu eleştiriler alırken, Şener Şen de yakın gelecekteki dram ağırlıklı oyunculuk sürecinin adımlarını atmış olur. 1984’te rol aldığı bir başka film, Şener Şen’in kariyerinde çok farklı bir dönemin habercisidir. O film Züğürt Ağa, senaryo yazarı ise Şener Şen’in yeni rotasını birlikte çizdiği efsane yönetmen Yavuz Turgul’dur.

1990’LARA DOĞRU

Kartal Tibet’in yönettiği Milyarder ve Atıf Yılmaz imzalı Değirmen filmlerinde, ekonomik dengeler ve çıkar ilişkilerinin yozlaştırdığı ilişkileri beyaz perdeye taşıyan olayların kahramanı olur. 1987’de rol aldığı Muhsin Bey, Şener Şen’in filmografisinde bambaşka bir yere otururken, yönetmen Yavuz Turgul ile birlikte oluşturduğu yeni rotasının da ilk kapsamlı örneği olarak sinema tarihine geçer. Anlatım ve duyarlılığıyla Züğürt Ağa’yı andıran Muhsin Bey, kapitalizmin yozlaştırdığı insan ilişkilerine dikkat çekerken, bu yozlaşmaya karşı duran kahramanlara da bir anlamda selam durur. Daha sonra Selamsız Bandosu’nda Nesli Çölgeçen, Zengin Mutfağı’nda ise yeniden Başar Sabuncu ile çalışan usta oyuncu, 1988 yapımı Arabesk’te hüzünlü bir vedaya şahit olacağından habersizdir. Zira Arabesk, onu sinemaya kazandıran, kariyerinin pek çok değerli filmine imza atan büyük usta Ertem Eğilmez’in son filmidir. Eğilmez, filmden kısa bir süre sonra hayata veda eder. 1990’da Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, 1991’de ise Gölge Oyunu’nda Yavuz Turgul ile yürümeye devam eden Şener, Şerif Gören’le Amerikalı’yı çektikten sonra büyük çıkışlarından birini daha yapacağı bir filmle yeniden seyircisinin karşısına çıkar. Ancak bu kez rol aldığı film yalnızca usta oyuncunun değil Türk sinemasının da dönüm noktalarından biri olur. Bu yapım, Yeni Türkiye Sineması’nı başlatan film olan Eşkıya’dan başkası değildir.

YENİ TÜRKİYE SİNEMASI

Dünya sinema tarihinde eşine az rastlanır biçimde bir düşüşün yaşandığı 1990’lı yılların ortalarında vizyona giren Yavuz Turgul imzalı Eşkıya, 2,5 milyonu aşan gişesiyle beyaz perdeden uzaklaşan seyirciyi yeniden sinema salonlarına çekmeyi başarırken, Yeni Türkiye Sineması olarak adlandırılan dönemin de ilk filmi olur. O güne kadar seyircinin güldürü ve kara mizah ağırlıklı filmlerde görmeye alıştığı Şener Şen, dram yönü oldukça ağır bir yapımla geri dönmüş, özgün anlatımı ve teknik özellikleriyle dikkat çeken bu filmdeki Baran karakteriyle seyircinin gönlünü bir kez daha fethetmiştir. Yıllar önce arkadaşının ihanetine uğrayarak hapse giren Baran’ın arayışı dönemin seyircisi üzerinde büyük etki bırakır, Baran’ı destansı bir yorumla beyaz perdeye taşıyan Şener Şen, oyunculuk çizgisinin oldukça dışındaki bu karakterle, her rolün üstesinden gelen büyük bir usta olduğunu da kanıtlamış olur. 1998’de ilk kez bir TV dizisinde rol alarak sevenlerini şaşırtan Şener Şen, Türk sinemasının sultanı Türkân Şoray’a eşlik ettiği İkinci Bahar dizisiyle beyaz perdenin ardından beyaz cama da yeni bir soluk getirir. Dizi, her yaştan
seyircinin gönlünü kazanırken Şener Şen-Yavuz Turgul ikilisinin birlikteliği Gönül Yarası, Kabadayı (Turgul’un senaryosunu Ömer Vargı çeker) ve 2010 yapımı Av Mevsimi ile devam eder.

İLK AĞIZDAN ŞENER ŞEN

Oyunculuğa adım attığı ilk filmden rol aldığı son film Av Mevsimi’ne kadar geniş bir skalada karakterler canlandıran Şener Şen, hemen her yeni filmde performansını arttırarak mesleğindeki başarısını pekiştirmiş, yalnızca oyunculuğuyla değil kişisel yaşamı ve ülke meselelerine dair duyarlılığıyla toplumun sempati ve saygısını kazanmıştır. Cumhurbaşkanlığı Büyük Ödülü’nü alırken sahnede yaptığı konuşması, usta oyuncunun mesleği boyunca sergilediği duruş ve sahip olduğu anlayışın sözlü ifadesidir aynı zamanda. O hâlde söz konusu konuşmaya atıfta bulunarak başladığımız ve Şener Şen’in yaşam öyküsünü ana hatlarıyla hatırlattığımız yazının sonunda o ana geri dönelim ve yazıyı usta oyuncunun konuşmasıyla bitirelim: “Hikâyeler, hayatı nasıl yaşayabiliriz konusunda bize ışık tutan yol göstericilerdir. Ben canlandırdığım karakterlerin iyiye, doğruya ve güzele hizmet etmesi için rol aldığım hikâyeleri özenle seçmeye çalıştım. Bazen hiçbir şey yapmadan öylece bekledim. Bir aktör için intihar sayılabilecek kadar uzun yıllar, beğenebileceğim bir hikâyede o rolü bekledim. Çok değerli, çok yaratıcı yol arkadaşlarım oldu. Birlikte Türk halkına mal olan hikâyeler anlattık. Halkımızın kendinden bir şeyler bulacağı karakterler yarattık. İyiyi, doğruyu ve güzeli arayan toplumların her zaman barış içinde yaşayacağına inandım. Aynı şekilde, doğru hikâyelerin de toplumda çatışma yerine sevgiyi ve saygıyı hâkim kılacağına inanıyorum. 75 yaşımda hâlâ bu inanış doğrultusunda yürüyorum. Bu inanç beni ayakta tutuyor. Bu ödülü toplumsal barışımıza bir katkısı olması umuduyla kabul ediyorum. Sevgi ve saygılarımla…”

Yazar Hakkında

TR Dergisi

Yorum Ekle