Edebiyat Gündem Türkiye'den

Bereketli Hilalin Kalbi Göbeklitepe

celaluludag63@hotmail.com'

Göbeklitepe, Şanlıurfa’nın 15 kilometre kuzeydoğusundaki Örencik köyü yakınlarında, yaklaşık 300 metre çapında ve 15 metre yüksekliğinde geniş görüş alanına hâkim bir konumda yer alıyor. Bilinenin aksine, Göbeklitepe’ye dair ilk araştırmaların geçmişi oldukça geçmişe dayanıyor. 1963 yılında İstanbul Üniversitesi ve Chicago Üniversitesi tarafından bölgede yüzey araştırmaları yapılmış. Ardından 1995 yılında Şanlıurfa Müze Müdürlüğü ve İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsünün katılımıyla ilk arkeolojik kazılar yapılmaya başlanmış. Geçtiğimiz senelerde hayatını kaybeden Prof. Dr. Klaus Schmit tarafından 2014 yılına kadar devam ettirilen kazılar günümüzde Şanlıurfa Müze Müdürlüğü öncülüğünde bilimsel ekip tarafından yürütülüyor.

Göbeklitepe günümüzden 12.000 yıl öncesine tarihlenen, henüz avcı ve toplayıcı tarzda yaşam süren insanların inşa ettiği bir inanç merkezi olarak kabul ediliyor. İnsana dair kültürel ve toplumsal en önemli değişikliklerin Göbeklitepe’de yaşandığı düşünülürse, insanlık tarihinin en önemli keşfinin Göbeklitepe olduğu söylenebilir. Dönem insanının bereketli hilalin kalbinde bulunan Göbeklitepe çevresinde toplanmasının en önemli nedenlerinden biri, bölgenin su kaynakları, yabani hayvan ve bitki çeşitliliği bakımından çok zengin olmasıydı.

Göbeklitepe’de insanlar belirli zamanlarda ortak bir amaç doğrultusunda bir araya gelmiş, sosyalleşme ve toplumsallaşma yolunda önemli bir adım atarak yerleşik hayata geçişin temellerini oluşturmuşlar.  Avcı ve toplayıcı olarak bilinen toplum, henüz şehirler ve köyler ortada yokken günümüzden 12.000 yıl öncesinde büyük ölçekli tapınaklar inşa etmişler. Henüz yerleşik hayata geçmemiş ve hayvanları evcilleştirmemiş insanlar alet olarak sadece taşı kullandıkları bir dönemde 6 metre yüksekliğinde ve 30 ton ağırlığındaki taşları 1 km uzaktaki taş ocaklarından insan gücü ile tapınak alanına getirmişler. Göbeklitepe’de ortaya çıkan bu muhteşem yapılar aslında mimarlığın, mühendisliğin, heykeltıraşlığın ve sanatın başlangıç noktasının Göbeklitepe olduğunu bize göstermekte.

Olağan dışı buluntuları ile dinsel/kutsal bir merkez olduğu kanısını uyandıran Göbeklitepe’nin kült yapılarından oluşan özel bir buluşma merkezi olduğu tezini destekleyen birçok veri bulunmakta. Verilerden en önemlileri olarak insan ve hayvan heykellerinden oluşan totemler gösterilebilir.

Göbeklitepe’de ortaya çıkarılan yuvarlak planlı yapıların merkezinde iki adet dikili taş bulunuyor. Bu dikilitaşlar kural olarak kendilerini çevreleyen dikilitaşlardan daha büyük ve üstün özellikler gösteriyor. Buna en iyi örnek D yapısının ortasında bulunan iki dikilitaş gösterilebilir. D yapısında bu iki dikilitaşta insanın sembolize edildiği açık bir şekilde anlaşılıyor. Bu dikilitaşlarda belirgin olarak kol, dirsek ve el görünmektedir. T biçimli dikilitaşların dönem insanının inandığı kutsal varlığı sembolize ettiği düşünülüyor.

Göbeklitepe’deki birçok dikilitaş üzerinde hayvan betimlemeleri ve bazı semboller yer alıyor. Bu sembolleri yapan insanların doğa olaylarını ve gökyüzünü çok iyi gözlemledikleri, bu gözlem sonucunda da ortaya çıkan efsane ve mitolojileri dikili taşlara yansıttıkları görülüyor. Hâlihazırda dikilitaşlar üzerinde bulunan ve halen çözümlenememiş birçok sembol ve resim, dönem insanının bize miras bıraktığı gizemler olarak orada bulunuyor. Bununla birlikte, daha kazılar başlamadan, ortada hiçbir buluntu ve kalıntı yok iken kazı alanının hemen yanında bulunan bir dut ağacının ve yanındaki İslami dönem mezarlarının olduğu alan, bölge halkınca kutsal kabul edilmiş. Bölge halkının bu alanı “ziyaret” diye adlandırması, bu alanda adaklar adaması ve kurbanlar kesmesi, Göbeklitepe’nin kendi dönemi dışında günümüze kadar bu manevi havasını sürdürdüğünü bizlere göstermekte.

Tarih Değiştiren Keşif

Bugüne kadar Göbeklitepe’de ortaya çıkan buluntular, bilinen birçok şeyi değiştirerek tarih sayfalarının yeniden yazılmasına vesile oldu. Göbeklitepe’nin keşfi ile yıllardır tarih derslerinde öğretilen “göçebe toplulukların tarımı öğrenerek yerleşik hayata geçtiği” tezi çürütüldü. Yerleşik hayata geçişin çiftçilik ve hayvancılığın ortaya çıkışıyla birlikte gerçekleştiği düşünülürken, avcı ve toplayıcı toplulukların Göbeklitepe gibi dini merkezlerde sürekli olarak bir araya gelmelerinin sonucunda yerleşik hayata geçildiği görüldü. Kalabalık toplulukların ibadet merkezine yakın olma arzusu ve çevrede bu toplulukların ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde yeterli kaynak bulunmamasından dolayı insanlar tarıma yöneldi. Yani tarım yerleşik hayatı getirmemiş, dini mabetlerin etrafında kalma arzusu sonucunda yerleşik hayat tarımı getirmiş.

Günümüzden 12.000 yıl önce inşa edilmesine rağmen, alanda bulunan dikili taşlarda çok belirgin bir şekilde insanın sembolize edilmesi Göbeklitepe’yi diğer anıtsal yapılardan farklı kılan en önemli özellik olarak göze çarpıyor. Neolitik dönem insanın gelişmiş sembolik dünyalarını yansıtması, insanın yaratıcı dehasını üst düzeyde sergilemesi bu alanın önemini daha da artırıyor. Alanda bulunan insan ve hayvan heykellerinin ve taş ustalığının günümüz heykel tıraşlarını ve sanatçılarını kıskandıracak düzeyde ustaca yapılmış olması, dönem insanının zevk ve eriştiği bilgi becerisini kullanma yetisinin ne denli yüksek olduğunu da gösteriyor. Bununla birlikte, insanların bu ibadet alanını bin yıllık bir kullanımdan sonra tekrar dönüş ve koruma duygusunu ön planda tutarak, bilinmeyen bir nedenle kendi elleriyle kapatmış olması, bu alana atfettiği kutsiyeti çok açık bir şekilde gösteriyor. Bu kapatma işlemi dönem insanın kutsallarını koruma ve saklama duygusu yönünden ne kadar gelişmiş olduğunun en önemli göstergesidir. Eğer bu kapatma olayı gerçekleşmeseydi bu mimarı yapıların günümüze kadar ulaşması nerdeyse imkânsızdı.

Göbeklitepe insanının avcı toplayıcılıktan besin üreticiliğine uzanan serüveninde en önemli kilometre taşını keşfedilen anıtsal yapılar oluşturuyor. Günümüzde bu anıtsal yapılardan sadece 4 tanesi ortaya çıkarılmış. Ancak hava fotoğraflarında 20’ye yakın yuvarlak planlı yapının olduğu görülüyor. Gelecek yıllarda yapılacak kazılarla yeni alanlarda ortaya belki de dünya tarihini yeniden değiştirecek yeni bulgulara ulaşılacak.

Günümüzde Göbeklitepe, henüz yüzde onbeşi kazılarak açığa çıkarılmış bir hazine olarak kendisini saklıyor. Ortaya çıkarılan abidevi yapıların korunarak gelecek nesillere aktarılması için kamu ve özel sektör eliyle başarılı çalışmalara imza atılıyor. UNESCO tarafından 2018 yılında Dünya Kültür Mirası Listesine kabul edilmesiyle bilinen tarihi değiştiren bu keşif ile gözler Şanlıurfa’ya çevrildi. 2019 yılında Göbeklitepe yılı ilan edilmesiyle de bölgeye olan ilgi daha da arttı ve yıl boyunca turist akınına sahne oldu.

Bereketli hilalin kalbinde Göbeklitepe, tarihin tozlu sayfalarından günümüze göz kırpıyor ve tüm gizemiyle keşfedilmeyi bekleyen bir hazine olarak meraklılarını Şanlıurfa’ya davet ediyor.

 

* Şanlıurfa Müzesi Müdürü ve Göbeklitepe Kazı Heyeti Başkanı

Yazar Hakkında

celaluludag63@hotmail.com'

Celal ULUDAĞ

Yorum Ekle