Edebiyat

Çayın Edebi Tarihi

Sezai Karakoç’tan Bedri Rahmi Eyüboğlu’na birçok yazar ve şaire ilham veren çayın Türk kültür tarihinde özel bir yeri var.

Dünyanın yarısı çay der bu içeceğe. Kalanlar ise tea. Çünkü çayı kervanlar aracılığıyla getirenler ismini Kanton’da “cha” deyişinden, deniz yoluyla getirenler Amoy lehçesindeki “tay” okunuşundan almıştır. İtalyanlar ise çay için “cia” ve “te” diye iki ayrı isim kullanırlar. Besbelli onlar çayı hem baharat yolundan gelen kervanlardan hem de deniz yolundan ithal etmişlerdir. Arapçada “shai”, Hindistan’da “chaaya”, Çek Cumhuriyeti’nde “cay”, Japonya’da “cha” veya “ocha”, İran’da “tzai” veya “chai”, Portekiz’de “chà”, Danimarka’da “te”, Hollanda’da “thee”, İspanya’da “té”, Fransa’da “thé”, İsrail’de “tae” ve Endonezya’da “téh” derler. Almanya’da Birinci Dünya Savaşı’na kadar çay için kullanılan “thee” kelimesi, savaştan sonra “tee” oluvermiş. Tibetliler ise üçüncü bir isim bulmuşlar: Çaya “boe’ja” diyorlar. Her hâlükârda çayın menşeinin Çin’e uzandığı konusunda bir ittifak var. Bir Çin atasözü ise zaten şöyle: “Çaydan bir gün uzak tutulmak yerine yemekten üç gün uzak durmayı tercih ederim.”

ABD’NİN BAĞIMSIZLIĞI NASIL DEMLENDİ?

Amerika Birleşik Devletleri’nin bağımsızlık savaşının bir tetikleyicisi de çaya konan vergiler oldu. 17. yüzyıl boyunca gittikçe büyüyen İngiliz İmparatorluğu, artan giderlerini karşılamak ve ekonomik ihtiyaçlarını giderebilmek için Amerika’daki kolonilerine başvurdu. 1764’te kolonilerle ilgili şeker yasasını yürürlüğe koyan İngiltere, alım – satımlarda yüksek bir gümrük alınması gibi vergi yasalarını gündeme getirdi. Şeker yasasını para yasası, konaklama yasası, pul yasası ve benzerleri izledi. Bu yüzden de Bostonlu Amerikalılar eyleme geçerek İngiliz gemilerine yüklenen çayları denize döktüler. Amerika’da İngilizlerce kurulan 13 koloni bir araya gelerek, bu yasanın uygulanmasına karşı çıktı ve İngiltere’nin çıkardığı yasalarla kolonilere vergi koyamayacağı ilan edildi. Bu hareket, 1776 yılında ilan edilen “Bağımsızlık Bildirisi” ile sonuçlandı.

JUDY GARLAND GİBİ

Şair Sezai Karakoç Çay isimli şiirinde şöyle der: “Bizim içtiğimiz çay da çaydır. Çarpık dudaklı ezik gözlü allı mavili çaylar. Vadilerden renkli yağmurlar gibi gelir, içtiğimiz çay. Dans eden bir kadının ayak bilekleri gibidir. Judy Garland gibi çay, kan gibi çay. Şehirlerden çok güneş vardır o çaylarda. O çaylar dağları bin parça eder ve getirir. Yaşamayı çağıl çağıl getirir.

O çaylardan su içenlerin gözleri, benim çay bardağımda senin gözlerin olur. Senin gözlerin sizin çay bardaklarınızda, onların gözleri, çay.” Peki şiirde geçen Judy Garland kim midir? Asıl adı Frances Gumm olan Garland, 20. yüzyılın ilk yarısının gözde sinema oyuncuları arasında yer alır. 1954 yılının baharında 1952 yapımı Lili filminden yola çıkarak Liliyar adlı şiiri yazan üstat Sezai Karakoç, demek ki günlük hayatımızda özel bir yeri olan çaya böyle bir benzetme yapmayı uygun bulmuş.

ANADOLU’DA ÇAY

Anadolu’nun çay ile yaygın bir şekilde tanışması, 19. yüzyıla denk düşüyor. Erzurum Valisi, 1895’te bölgede baş gösteren bir kolera salgınında mikropları öldürmek için, önemli kavşak noktalarına koydurduğu dev kazanlarda çay demletip ahaliye dağıttırmış. Bu yöntem işe yaramış mı yaramamış mı bilinmez, ama daha sonra çay içmek bir alışkanlık olmuş bu serhat şehrinde. Ancak çay gönülleri fethederek, aradaki zamanı kısa zamanda telafi etmiş ve halk arasında şu bilmecenin cevabı olmuş: “Al rengine bakılır, bardaklara dökülür. Buram buram tüterken, önünde diz çökülür.” Süleyman Nazif, Bağdat’ta vali iken Üçüncü Ordu’dan bir telgraf gelir. Damat Hafız İsmail Hakkı Paşa 24 saat içinde on bin okka (13 ton) çayın tedarik edilmesi gerektiğini bildirmektedir. Süleyman Nazif ise bu talebe şu karşılığı verir: “Çin İmparatorluğu’na gönderilmesi gerekirken, yanlışlıkla valiliğe çekilen telgrafınız iade edilmektedir.”

TÜRKİYE’DE ÜRETİLMESİ

Çayın Türkiye’de üretilmeye başlamasını ise Zihni Derin’e borçluyuz. Bedri Rahmi Eyüpoğlu bir şiirinde Türkiye’de çay ekiminin öncüsü olan Zihni Derin’i şöyle yâd eder: “Rize’de çayı kim buldu Rize’de? Kimdi o, sessiz sedasız kumral kumral demlenen mübarek adam. Adını öğretmediler bize.” Zihni Derin, 18. yüzyıldan beri denenen ama başarılamayan çay tarımının bu topraklarda yapılması rüyasını karşısına çıkan engellere rağmen başaran kişidir. 1880 yılında Muğla’da doğan Zihni Derin, 1904’de Halkalı Yüksek Ziraat Okulunu bitirmiş, dört yıl kadar orman mühendisliği ve 10 yıl da öğretmenlik yaptıktan sonra, 1920 yılında Ankara’da İktisat Vekaletine bağlı olarak Ziraat Umum Müdürlüğü görevine getirilmiş. Rize’de bazı meraklıların Batum’dan çay fidanı getirdiğini ve evlerinin bahçesinde yetiştirdiğini gören Zihni Bey, hemen incelemelerine başlar.

1923’te başlayan bu mesai 1940’lara kadar sürecek, ama sonuçta pek çok insana da ekmek kapısı çay ile açılacaktır. Nitekim bugün Türkiye, çay üretiminde Hindistan, Çin, Kenya ve Sri Lanka’dan sonra beşinci sırada gelen bir ülke konumunda bulunuyor. Sahi, sıcacık birer bardak demli çaya ne dersiniz?

Yazar Hakkında

Sezai Yakut

Yorum Ekle