Dünyadan Eğitim Gündem

“CEZERİ, MAKİNE ÜRETEREK SANAT YAPAN BÜYÜK BİR BİLİM İNSANIDIR”

Sizi, İstanbul Cezeri Müzesi gibi sıra dışı bir bilim müzesi kurmaya sevk eden asıl sebep neydi?

Biz de Cezeri gibi makine mühendisiyiz. Üniversite yıllarında bu büyük dâhi mühendisi tanıdığımızda ona hayran olmuştuk. Kendi coğrafyamızda yaşamış bizden bir dâhinin hikâyesi çocuklarımıza ve bu ülkenin bireylerine herkesten daha fazla ilham vereceğini düşündük. Rahmetli babam Durmuş Çalışkan da Cezeri hayranıydı ve uzun yıllar onun mühendisliğini çalışarak tüm makinelerini gün yüzüne çıkardı. Biz de bu ülkeye bir hizmetimiz olacaksa bunu hem Cezeri’ye hem rahmetli babamıza vefa borcumuzu ödeyecek şekilde bir müze ile gerçekleştirmek istedik.

Bir müze kurmak, üstelik bilim müzesi kurmak… Buradan anlaşılıyor ki siz bilime âşıksınız.

Elbette, çok haklısınız. Bizce bir ülkenin tüm gelişimi ve yaşam kalitesi bireylerin doğru düşünme noktasındaki yetenekleriyle alakalı. Nesneye sadık düşünmenin yolu genelde bilimde, yoğun olarak da mekaniktedir. Bu yüzden mekanik eğitiminin, temel eğitimin unsuru haline gelmesini savunuyoruz. Öte yandan Cezeri bizim için mekaniği sevmenin ve mekanik aracılılığıyla doğru düşünmeyi öğrenmenin en ilham verici yolu. İstanbul Cezeri Müzesi, bilim, mekanik, sanat gibi alanların hayatla kesiştiği noktada ilham verici projeler tasarlayarak bunu ülkemizin eğitim ve kültür hayatının zenginleşmesi için bir fırsata çevirmeyi planlıyor.

İstanbul Cezeri Müzesi’nin de bir tarihi olmalı. Bu olağanüstü müze nasıl kuruldu, robotlar, makineler nasıl yapıldı?

Her şey 25 sene önce bizim İstanbul Teknik Üniversitesi’nde ağabeyim Selami Çalışkan ile bir sergi yapma isteğimizden doğdu. Bu sergide kendi coğrafyamızda bilimin izini sürüp kilometre taşlarını ve kahramanlarımızı sergilemek istiyorduk. O esnada Cezeri ile tanıştık ve içimizde o eseri Türkçeye kazandırmak için istek doğdu. Bu vesileyle İhsan Fazlıoğlu hoca ile iş birliği yaptık; sağ olsun o da eşi Şükran Hanım’la sıkı bir çalışmayla kitabı Türkçeye kazandırdı. Donald Hill’in İngilizce çeviride kullandığı teknik notlarını yetersiz buluyorduk. Bu yüzden Türkçe neşirde detaylı bir teknik analiz eklemek istiyorduk. Biz de, makineleri analiz edip modern çizimleri ve daha iyi açıklamalarını kitaba eklemek istedik. Ancak metin çok zordu, kitaptaki şekiller de günümüz çizimlerine yakın olmadığı için çok anlaşılır değildi, bu yüzden biz altından kalkamayacağımızı anlayınca kitabı babama götürdük. 

Babam 2000’lerin başından 2015 yılına kadar kitap üzerine çalıştı, son 5 yıl geceli gündüzlü olmak üzere. Sonuç itibariyle elimizde üzerinde yıllarca emek harcanmış muazzam bir çalışma vardı. Yüzyılın başından bu yana Cezeri konusunda her şey eksikti, babam yüzyıl içinde Cezeri hakkında yapılmış tüm mühendislik çalışmalarının toplamından bile fazla bir iş yapmıştı ve Cezeri’nin tüm aletleri tartışma bırakmayacak şekilde tam olarak gün yüzüne çıkmış oldu. Ardından babam Cezeri’nin dehasının herkes tarafından tanınması ve bunu Türkiye’nin eğitimine ve tanıtımına ilham verici bir parçası olması için aletleri üretmeye başladı. 

Tüm imalat projelerini çizdi, aletleri üretebilmek için ufak bir atölye kurdu ve birkaç aletini üretti. 2018 sonunda bir müze oluşturacak kadar aleti tamamlamayı planlıyordu ancak ömrü yetmedi. Vefatından sonra onun hayalini gerçekleştirmek için biz daha profesyonel bir girişim kurduk ve İstanbul Cezeri Müzesi olarak geceli gündüzlü bir yıllık çalışma ile babamın planladığı aletleri ürettik. Bunu çok katmanlı bir hikaye haline getirmek için, etkileşimli makineleri ve prensip makineleri ile birleştirdik. Birçok görüntülü malzeme ürettik etkileyici bir masal gibi makineleri sunduk. Cezeri’nin Olağanüstü Makineleri sergisi bu şekilde ortaya çıktı.

Cezeri, önemli bir bilim insanı. Yaptığı makineler, robotlar bunu gösteriyor. Peki, kim bu Cezeri?

Kendisi hakkında çok sınırlı bilgimiz var, ancak kitabını 1206 yılında Diyarbakır Artuklu Sarayı’nda yazıyor. Kitabın dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan ve günümüze ulaşan 15 nüshası var. Artuklu hükümdarlarının desteklediği ve sarayda başmühendis olarak istihdam ettikleri bir dâhi Cezeri. 1180 yılında Hasankeyf’te iken buradaki Artuklu Sarayı’na giriyor, daha sonra 1183 yılında Diyarbakır Artuklulara geçicince bu şehre taşınıyorlar ve oradaki meşhur sarayda hizmetine devam ediyor. Bu bilgilere yine kendi kitabından ulaşıyoruz. Cezeri iyi eğitim almış birisine benziyor, çünkü aletlerini açıkladığı satır aralarında çeşitli bilim dallarına olan hâkimiyeti göze çarpıyor, bunun dışında sanat ve mitolojiyle ilgilenen bir entelektüel olduğunu da anlayabiliyoruz. Mekanikte çığır açmış büyük bir dahi ama dehası sadece icat ettiği makinelere değil bunların etrafına inşa ettiği o sanatsal uzaya dayanıyor. Makineleri kullanarak sanat yapan, hikâye anlatan ve sahne kuran büyük bir sanatçı.

“Sergiyi bir ilham merkezi olacak şekilde tasarladık” diyorsunuz bir konuşmanızda. İstanbul Cezeri Müzesi’ni nasıl tasarladınız? 

Cezeri’nin mekaniğinde göze çarpan önemli bir unsur olarak masal, sergimizin dili olarak tasarlandı. Mekaniğin hikâyesini anlatıyoruz. Sergi, niçin alet yaptığımıza ilişkin o büyük soruyu soruyor ve buna insanlığın üç ayrı döneminde üç ayrı cevap veriyor. Cezeri bu dönemselliğin merkezinde oturuyor ve bir makineyi ilk defa sanatsal bir çaba için üreten insan olarak mekanikte önemli bir geçiş dönemi yaratıyor. Sanat burada sadece kendisi açısından önemli değil, sanatsal çaba soyut düşünmeyi tahrik ediyor ve makinenin fonksiyonel amacının sınırlarını aşmayı sağlayarak mekanik anlamında sayısız çözümün birikmesini sağlıyor. Bu birikim de bizi Rönesans mekaniğine götürüyor. Sergimiz bu hikâyeyi yansıtmaya çalıştı. Cezeri’nin makineleriyle birlikte öncesinin ve sonrasının da mekaniğini gösteren çalışır rekonstrüksiyonlar imal edildi, bunların iç düzeneklerini veya çalışma prensiplerini gösteren başka makineler de yapıldı, yine ziyaretçilerin deneyerek makineyi anlaması için etkileşimli unsurlar eklendi, görsel, mimari ve görüntülü malzeme ile hikâye desteklendi ve ortaya bütünlüklü bir Cezeri dünyası çıktı. 

Müzede çocuklara özel bir ihtimam gösterdiğinizi ve onlara dönük birçok faaliyet yaptığınızı biliyorum. Peki sergiyi gezen çocuklar Cezeri ve makineleri için ne düşünüyor?

Sergimiz her yaştan ziyaretçiye ilham vermek üzere tasarlandı ancak rahmetli babamın da en çok önem verdiği husus Cezeri’yi çocukların eğitimine katkıda bulunacak şekilde konumlandırmaktı. Biz de bu hususa sergimizde önem verdik ve çocukların etkileneceği alanlar tasarladık. Cezeri’nin dünyası, mekaniğin ve bilimin temel prensiplerini eğlenceli bir şekilde öğretebileceğimiz özel bir mecra. Ama ilk amacımız ilham vermek, her şey çocukların bu karakteri benimsemelerini amaçlayarak tasarlandı. Makineler, figürler, resimler, filmler her şey bir bütün olarak çocukları çok etkiliyor. 

Saatlerine bakıldığına hem sanatkâr hem bilim insanın elinden çıktığı ilk bakışta fark ediliyor. Cezeri’yi saatleri kurmaya yönelten sebep ne olabilir sizce?

Zaman kavramı sadece Cezeri’nin değil Orta Çağ’ın en büyük meselelerinden biri. İnsanoğlunun güneş saatine bağlı hayatı bir tür sürüklenmedir, zamanın içindesiniz ve vakti anlamak için başınızı göğe kaldırıyorsunuz. Su saatleri bir anlamda zamanın içinden çıkma çabası. Cezeri zaman meselesine özel olarak tutku derecesinde bağlanmış, kendisine kadar olan astronomi ve takvim bilime tam olarak hâkim olmuş. Zamanla ilgili hassasiyet arayışı var. Bunun elbette teknik nedenleri var, zamanı hassas bir şekilde ölçmenin dini ritüeller gibi çeşitli alanlarda pratik kazanımları var. Ancak Cezeri’deki hassasiyet zamanının ihtiyacını aşacak ölçüde derinlikli. Bunun temel motivasyonu da Cezeri’nin felsefi kaygıları bence; zaman nedir anlamak istiyor. Onun içinde hapsolmaktansa, dışına çıkıp o akışı avuçlarının arasında takip etmek istiyor. 

Cezeri’nin meşhur saatlerinden bahseder misiniz? 

Cezeri’nin saatleri zamanlamayı iki temel yolla yapıyor, ilkinde suyun akışıyla, ikincisinde ise mumun yanmasıyla zamanı ölçmeye çalışıyor. En meşhur saatleri su saatleri, bu kategoride batan kap, dolan kap veya boşalan kap kullanıyor. En büyük problemi debi problemi, suyun debisini düzenli yönetmek çok zor bir süreç; Cezeri tüm problemleri çözerek suyun akışına adeta hükmediyor. En meşhur iki saatinden bahsedebiliriz. Filli Su Saati, Cezeri’nin günümüzdeki eşit saat sitemine göre zamanı ölçen ancak bunun yanında mükemmel bir hikâye de sunan bir mekanizma. Yarım saatlik dilimlerde mitolojik ve felsefi bir arka planı olan bir animasyon gerçekleşiyor. Bir diğeri, Anıt Su Saati. Bu saat dev bir meydan saati, mekanik bir su saati, ancak bizim için en dikkat çeken özelliği yıl içinde değişen güneş saatini takip edebilen bir analog su bilgisayarı içermesi. Bu sayede güneş tam tepede iken veya batarken gibi anlarda çeşitli vurmalı çalgı animasyonları gerçekleştirebiliyor.

İstanbul’da açtığınız Cezeri’nin Olağanüstü Makineleri Sergisi Ankara’da da açılacak galiba. Peki yurt dışında sanat merkezlerinde de sergilenecek mi?

En büyük temennimiz bu, tabi ki bunlar için çok boyutlu çözüm ortaklıklarına ihtiyacımız var. Biz Cezeri’nin hikâyesinin ülkemizde eğitimle birleşmesini arzuluyoruz, öte yandan bir ilham merkezi olarak çalışacak çeşitli sabit müzeler düşünüyoruz. Ancak en önemli adımı bu içeriği yurtdışında çeşitli şehirlere taşıyarak hem Cezeri’nin hem de Türkiye’nin tanıtımına katkı yapmak. Dünyada geçerli olan genel bilim tarihiyle Cezeri’yi entegre edersek, evrensel kültürel birikime de önemli bir katkı yapmış olacağız.

Yazar Hakkında

Cengiz İnal

Yorum Ekle