Dosya

Darüşşifadan Şehir Hastanelerine Şifa Dağıtan Anadolu

Yazar: TR Dergisi

Selçuklular ve Osmanlılar “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” düsturu ile sağlık kurumlarına çok önem vermişti.

Sağlıklı bir hayat sürmek herkesin ortak gayesi. Hasta olduktan sonra ise hastane kapısına dayanmak yine ortak eylemlerimizden. Halk arasında “Allah düşürmesin, eksik de etmesin” tabiri hastaneler için biçilmiş kaftan. Bu minvalde geçmişten günümüze devletler, halkının sağlıklı yaşaması için çeşitli kurumlar teşekkül etmişler. Selçuklular ve Osmanlılar da “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” düsturu ile sağlık kurumlarına çok önem vermişti. Bugün de ülkemizde sağlık alanında çok büyük gelişmeler ve iyileşmeler yaşanıyor. Bu gelişmelerin son halkasını da şehir hastaneleri projesi oluşturuyor. Günümüzün gelişmelerine bakmadan önce geçmişe göz atmakta ise fayda var.

ŞİFANIN KAPISI: DARÜŞŞİFA

Malazgirt Savaşı (1071) ile Anadolu’yu yurt edinen Türkler, çeşitli imar faaliyetlerine giriştiler ve günümüze miras kalan birçok teşkilat ve anıtsal yapıya imzalarını attılar. Bu yapılan icraatlar çok geniş alanlarda tesirini göstermişti. Başta dinî yapılar olmak üzere eğitim, sağlık ve sosyal sahada hizmet veren kurumlar inşa etmişlerdi. Bu kurumların başında darüşşifalar gelir. Günümüz hastanelerinin karşılığı olan darüşşifalar, Türk-İslam vakıf kültürü içerisinde önde gelen sosyal yardım kuruluşları arasındadır. Tıbbi uygulamalara yönelik özel bir mimari tarzla ve toplumun sağlık gereksinimlerinin karşılanması için yapılan bu kuruluşlar, varlıklarını vakıflar sayesinde koruyup sürdürmüşlerdir. Günümüzün hastane ve tıp eğitimi verilen yerleri niteliğindeki bu kurumlar farklı isimlerle (şifahane, bimaristan, darüssıhha, darülafiye, me’menülistirahe, darüttıb, darülmerza, şifaiyye, bimarhane, tımarhane, darüşşifa) tıp tarihimizde yerlerini almışlardır. Selçuklular zamanında ortaya çıkan darüşşifalar, Türk tıp tarihi açısından büyük önem taşımaktadırlar. Kaynaklara göre ilk Selçuklu hastanesi ve medresesi Selçuklu Sultanı Alparslan zamanında günümüz İran sınırları içerisindeki Nişabur’da tesis edilmişti. Daha sonraları Anadolu coğrafyasında da birçok şifa yuvası inşa edildi. Bunların içerisinde Anadolu Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus tarafından 1217 yılında yaptırılan ve kitabesi günümüze kadar gelen Sivas Darüşşifası hakkında hem mimari hem sanat tarihi hem de tıp tarihi açısından pek çok araştırma yapılmış ve önemli bilgilere ulaşılmıştır. Bugüne ulaşabilen Selçuklu darüşşifalarından bazılarını şu şekilde sayabiliriz: Kayseri’de Gevher Nesibe Darüşşifası ve Gıyasiyye Tıp Mektebi (1205), Sivas’ta Keykâvus Darüşşifası (1217), Konya Darüşşifası (1217-1236), Divriği’deki Behram Şah’ın kızı Turan Melik’in Hastanesi (1228), Çankırı’da Selçuklu Emirlerinden Atabey Ferruh Darüşşifası (1235), Kastamonu’da Ali Pervane’nin Darüşşifası (1272), Tokat’ta Pervane Bey’in Darüşşifası (1275), Turan Melik Sultan’ın Divriği’de inşa ettirdiği Darüşşifa (1288)… Selçuklularda olduğu gibi Osmanlılar da fethettikleri yerlerde sağlık kurumları ihya etme geleneğini sürdürdüler ve Selçuklu dönemi darüşşifalarını örnek aldılar. Bu kapsamda ilk Osmanlı darüşşifası Yıldırım Bayezid tarafından Bursa’da tesis edildi. Fetihle birlikte payitaht İstanbul’da ise ilk İstanbul darüşşifasını Fatih Sultan Mehmet, Fatih Külliyesi bünyesinde inşa ettirdi. Osmanlı’nın başşehirleri dışındaki ilk darüşşifası ise sancak beyliği Manisa’da yaptırılmıştır. Osmanlı’nın sağlık kurumlarına verdiği önem devletin yıkılışına kadar devam etmiştir. Özellikle Sultan İkinci Abdülhamid devrinde birçok farklı türde ve kesime hitap eden hastaneler açılmıştır.

DEVLET HASTANELERİNDEN ŞEHİR HASTANELERİNE

Geçmişten alınan birikim ve güçle geleceği inşa etme çabası son yıllarda giderek artmaktadır. Bu amaçla refah düzeyini arttıracak sağlık hamlelerine ağırlık verilmektedir. Yakın zamanların nahoş durumları yerini teknolojiyle entegre sağlık kurumlarına bırakmış durumda. Sağlık alanında dünyada adından söz ettirecek bir seviyeye ulaşan Türkiye’nin bu alandaki gelişmelerinin son halkasını şehir hastaneleri oluşturuyor. Kamu-özel sektör ortaklığı (Public Private Partnership) ile projelendirilerek yapılan şehir hastaneleri sağlık alanında yeni bir dönemi beraberinde getiriyor. Proje kapsamında kamu-özel ortaklığıyla kurulacak şehir hastanelerini, özel sektör yüklenicileri önce inşa edecek sonra da hastanenin işletmesinden yükümlü olacak. İnşattan sonra ise Sağlık Bakanlığı hastanede kiracı konumunda olacak ve yapıyı inşa eden şirket kamudan kira bedeli alacak. Özel sektörün 25 yıl işlettikten sonra kamuya teslim edeceği bu modelle sağlık kurumlarının üst düzey hizmet kalitesiyle çalışması planlanıyor. Türkiye’nin şehir hastaneleri programı kapsamında tamamlanan ilk hastanesi Mersin Şehir Hastanesi oldu. 3 Şubat 2017 tarihinde açılan otel konsepti ve konforuna sahip bu hastanede 5 bin kişiye istihdam sağlanıyor. Bin 300 yatak kapasitesi bulunan hastane, 51 ameliyathane ve 210 yoğun bakım yatağına sahip. Proje kapsamında 2017 yılı bitmeden 8 şehir hastanesinin vatandaşların hizmetinde olması planlanıyor. Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre şehir hastaneleri modeli ile toplamda 30’un üzerinde şehir hastanesi açılacak. Yapılan şehir hastanelerindeki yatak sayısının 41 bin, kamudaki toplam yatak sayısının ise zaman içinde 130 bine çıkarılacağı belirtildi. Ayrıca bu hastanelerin sağlık turizmi açısından da olumlu etkisi olacak. Afrika, Orta Doğu, Türkî Cumhuriyetler ve Avrupa’dan hastaların da ağırlanması planlanıyor.

Yazar Hakkında

TR Dergisi

Yorum Ekle