Gündem Tarih

Gazzali ve Descartes

Descartes’ın Gazzâlî’den haberdar olduğu, Gazzâlî araştırmalarıyla tanınan Raymond Lull’un Ars Parva’sındaki bir yöntemden etkilendiği tahmin edilmektedir. İşte 15 maddede iki düşünür arasındaki şaşırtıcı benzerlik.

1. Hem Gazzâlî (1059-1111) hem de Descartes (1596-1650) çalkantılı ve buhranlı dönemlerde yaşamıştır. Gazzâlî ilimde “engin denizlerin derinliklerine cesurca daldıktan” sonra “her şeyin gerçek yüzünü öğrenmek” amacıyla çalışmalar yapmıştır. Descartes de “doğruyu yanlıştan ayırma” tutkusuyla ve “kendi içinde veya dünyanın büyük kitabında bulunabilecek olandan başka hiçbir bilgi aramamaya” karar vererek araştırmalarına girişmiştir.

2. Gazzâlî fıkıh, hadis, kelâm ve akaid alanlarında uzmanlaşmış; felsefe, tasavvuf ve ahlak disiplinlerini analiz etmiştir. Mantığın önünü açmış ve yeni bir teoloji ortaya koymaya çalışmıştır. Modern felsefenin kurucusu sayılan Descartes ise bilim adamı ve filozof olarak metafizik ve epistemolojinin başlıca sorunlarıyla uğraşmış, kıta rasyonalizminin temellerini atmış, psikoloji ve etik üzerine kapsamlı düşünceler ortaya koymuştur. Her ikisi de entelektüel düşüncenin seyrini büyük ölçüde etkilemiştir.

3. Eş’arî, Şafiî ve sûfî olan Gazzâlî, İslam düşüncesine zarar veren fikir ve inanç akımlarıyla mücadele etmiştir. Gazzâlî, özellikle Meşşâî filozofları eleştirerek onları bid’at ve küfürle itham etmiştir. Buna rağmen filozofları eleştifrisinde Aristoteles mantığından faydalanmış, Platon ve Aristotelesçi etik anlayışıyla İslam ahlakı arasında bir uzlaşı sağlamıştır. Descartes ise Cizvitlerle ve uluslararası Rose Croix tarikatıyla yakın ilişkiler içinde olmuştur. Skolastiğe çok şey borçlu olmasına rağmen yeni bir paradigma kurmak için önce Aristotelesçi mantığa saldırmıştır. İyi bir Katolik gibi görünen Descartes, kiliseyle ters düşmemek için bazı fikirlerini açıklamaktan geri durmuştur.

4. Gazzâlî gençliğinde siyasete ilgi duymuş, vezir ve halifenin ilgisine mazhar olmuştur. Fakat ömrünün son döneminde siyasetle ilişkisini keserek daha sade bir hayat yaşamıştır. Descartes ise yaşamı boyunca siyasetten uzak durmuş fakat ömrünün son yıllarında İsveç Kraliçesi Christina’yla mektuplaşmaya başlamış ve saraya davet edilmiştir.

5. Gazzâlî, hakikati ararken kalbinde vesveselerin olduğu ve bunlardan kurtulmak için çareler aradığı bir dönemde Allah’ın kalbine ihsan ettiği bir nurla kurtulduğunu söyler. Medreseyi terk ettikten sonra da Kudüs ve Hicaz’daki kutsal mekânları ziyaret eder. Descartes gençliğinde, yoğun araştırmalar yaptığı bir sırada, kendisini bir odaya kapatmışken gündüz vakti bir, gece vakti ise üç rüya gördüğünü ve bu rüyaların araştırmaları için ilahî bir tezahür olduğunu düşünür. Bu ilahî rüyalara karşılık bir minnet borcu olarak İtalya seyahati sırasında Loretto’daki Meryem Ana Tapınağı’nı ziyaret eder.

6. Gazzâlî, kendi zamanındaki tüm ilim dallarını inceledikten sonra onları ihya etmek için çalışmalar yapmıştır. Descartes de yaptığı incelemeler neticesinde bilimleri yeni bir yöntemle ele almak ve onları hiç değilse metodolojik bakımdan tek bir çatı altında toplamak amacına yönelmiştir.

7. Gazzâlî ilimleri, dinî ve akli olmak üzere ikiye ayırır. Dinî ilimler usul, füru, mukaddimât ve mütemmimat kısımlarından oluşur. Akli ilimler ise matematik, tıp ve siyaset gibi ilimlerdir. Descartes ise felsefeyi bir ağaca benzeterek; metafiziği köke, fiziği gövdeye; tıp, mekanik ve etiği ise bu gövdeden yeşeren dallara benzetir.

8. Gazzâlî, çocukken anne babadan, üstatlardan, faziletli kişilerden ve çevreden telkin yoluyla edilen taklidî bilgilerin içinde doğru ile yanlışın bir arada bulunduğunu ve bunların yanlışa düşmemize neden olduğunu söyler. Descartes de çocuklukta edinilen kanaatlerden kurtulmak gerektiğini, bu bilgilerin çoğu kez insanı yanılttığını, daha sağlam ve hatasız hükümler vermemizi engellediğini düşünür.

9. Gazzâlî, filozoflara yönelik olumsuztutumuna rağmen Aristoteles mantığının esaslarını ve terimlerini kullanır. Gazzâlî’ye göre “mantık bilmeyenin ilmine güven olmaz.” Descartes ise Orta Çağ’da mantık ve diyalektik önemli olmasına rağmen Aristoteles mantığı yerine kesinliğinden ötürü matematiğe yönelerek matematiksel metodu felsefeye uygulamaya çalışır. Ona göre “her şey matematiğe göre işler.”

10. Gazzâlî’ye göre, “ilk bilgiler” (el-ulûmü’l-üvel) doğruluğu kesin kabul edilen burhanî bilgilerdir. Bu doğuştan idelerin (tezekkür) kaynağı ilahîdir. Descartes ise insan zihnindeki kavramları doğuştan gelenler (ideae innatae), duyular aracılığı ile dışardan gelenler ve insan tarafından yapılmış idealar biçiminde üçe ayırır. Yani, her iki filozof da doğuştan bilgilerin varlığını kabul eder.

11. Gazzâlî ve Descartes şüphe yöntemini kullanmıştır. Gazzâlî’ye göre kesinlik sağlayan ilimde (ilmü’l-yakîn), şüphe, hata ve vehim bulunmaz. Duyu organları ve aklın sağladığı bilgiler güvenilir değildir. Her iki bilgi kaynağı da tüm meseleleri kavrama gücünden yoksundur ve insanı yanıltabilir. Aklın da ötesinde başka bir hüküm sahibinin olması gerekir. Dolayısıyla kesin bilgiye ulaşmak zordur. Gazzâlî, Allah’ın kalbine ihsan ettiği bir nurla bu vesveseli durumdan kurtulduğunu söyler. Bu nur, birçok ilmin kaynağıdır. Gazzâlî’ye göre bahsî (araştırıcı) akıl yeterli değildir, hadsî

(sezgisel) akıl da gereklidir. Descartes’ın yöntemi Gazzâlî’nin metoduna benzer. Bu yöntem, şüpheden kurtulmak ve kesin bir hakikate ulaşmak için şüphe etmeyi gerekli kılar. Descartes’a göre iç ve dış duyuyla elde edilen bilgiler bizi yanıltabilir. O halde, mevcut evren bir görüntüden mi ibarettir? Veya kötü bir ruh bizi aldatarak yanlış düşüncelere mi sevk ediyor? Acaba Tanrı da aldatan bir varlık mıdır? Descartes bu noktada şüphesini durdurur ve yetkin varlık olan Tanrı’nın bizi yanıltmayacağını, aklın Tanrı tarafından yaratıldığını ve Tanrı’nın aklın hata yapmasına izin vermeyecek kadar hayırsever olduğunu söyler. Akıl Tanrı’nın bir lütfu ve ışığıdır. İnsan her şeyden şüphe etse bile kendi varlığından şüphe etmeyen bir “ben”e sahip olduğunu fark edecektir: “Düşünüyorum, o halde varım.” (Cogito, ergo sum). Şüphe etmek düşünmek, düşünmek de var olmak demektir. Kendi varlığımız, açık ve seçiktir; bütün bilgileri kendisinden türetebileceğimiz bir kaynaktır.

12. Gazzâlî’ye göre cevher, kendi kendine kaim olan varlıktır. Cevherin özelliği yer kaplaması ve basit olmasıdır. Tüm cevherler Allah tarafından yaratıldığı ve cevherler de ârazlar tarafından belirlendiği için Allah bir cevher değildir. Cevherler Allah’ın kudretindedir. Descartes,cevheri (töz) var olmak için kendinden başkasına muhtaç olmayan şey olarak tanımlar. Bu vasfı haiz olan tek varlık Tanrı’dır; o hakiki ve sonsuz cevherdir. Tanrı’dan başka bütün cevherler yaratılmış olduğu için onlar sonlu cevherlerdir. Maddi cevherlerin (cisimler) temel özelliği yer kaplamadır (res extensa). Madde, varlığını Tanrı’dan alır.

13. Gazzâlî’ye göre sebep-sonuç arasındaki bağ zorunlu değildir; bu, alışkanlığın ürünüdür. Sebep sonuç illiyetini zorunlu görmek kaza ve kaderle çatıştığı için Gazzâlî, tabiî nedenselliğin yerine ilahî nedenselliği kabul eder. Âlem, üstün ve mükemmel bir düzende yaratılmıştır ve Allah’tan başka hakiki fail ve sebep yoktur. Âlemde akla hayret verecek bir gayelilik vardır. Gayeli hareketler, Allah’ın takdiri ve dilemesiyle cereyan eder, âlemi oluşturan parçalar bu düzene uygun hareket ederler. Gaye, bu parçalara Allah’ın iradesiyle verilir. Descartes’e göre de her olup bitenin birsebebi vardır ve tüm hareketlerin ilk sebebi Tanrı’dır. Tanrı evreni, ezelde belli bir hareket düzenine göre yaratmıştır. Evrendeki bu değişmezlik, Tanrı’nın tabiata koyduğu kanunlar nedeniyledir. Evren, bu düzen doğrultusunda tıpkı bir makine gibi çalışır. Tanrı, sonsuz bir güçtür ve isterse sistemin tersini doğru kılabilir. Fakat o, yarattıklarını aldatmaz.

14. Gazzâlî, Allah’ın varlığını ispat için bazı akli deliller kullanır. Onun en sık başvurduğu delil hudûs delilidir. Her hâdisin meydana gelmesi için bir sebep olmalıdır. Âlem hâdistir, o halde bir muhdise ihtiyacı vardır, o da Allah’tır. Bir diğer delil ise düzen delilidir. İnsan dikkatlice düşündüğünde âlemi tertip eden ve intizamını yapan bir sanii (yaratıcı) ve onu idare eden bir müdebbir (idareci) olduğunu anlar. Descartes için de Tanrı’nın varlığının kanıtlanması önemlidir. Çünkü Tanrı sayesinde dış dünyanın varlığı kanıtlanır. O, daha ziyade ontolojik delili kullanır. Buna göre insan, yaratılışında sonsuz ve yetkin bir Tanrı fikriyle doğar. Yetkin varlık kavramı ne insan zihninin ürünüdür ne de duyulardan kaynaklanır. Bu kavram, ancak yetkin bir varlık tarafından zihne yerleştirilmiş olabilir. Descartes Tanrı’yı sebep deliliyle de kanıtlar. İnsan kendi kendisinin sebebi olamaz, çünkü insan noksan bir varlıktır. Tanrı, evrendeki her şeyin sebebidir.

15. Gazzâlî’ye göre canlıları cansızlardan ayıran en önemli özellik harekettir. Bunu sağlayan da ruhtur (nefs). Gazzâlî Aristoteles’i takip ederek bitkisel, hayvani ve insani (en-nefsü’n-nâtıka) olmak üzere üç çeşit ruh kabul eder. Beden cisim ve âraz olması sebebiyle ancak ruhla birlikte varlık kazanır. Ruh, bedenin parçalarıyla birleşmez fakat onlardan ayrı da olmaz. Ruh bedenin her yerinde yayılmış durumdadır. Ruhun ilk tezahür ettiği organ ise beyindir. Descartes ise ruhun sadece insanda bulunduğunu savunur. Ruhun en temel özelliği ise düşünmedir. Ruh (res cogitans) taşımayan hayvanlar tam anlamıyla birer makine, içgüdüsel tepkilere bağımlı birer otomattır. Beden ve ruh bir arada bulunur, aralarında etkileşim vardır ama her iki ikisi de müstakildir. Ruh, beyindeki epifiz bezi dışında bedendeki hiçbir organla doğrudan temas halinde değildir.

Yazar Hakkında

Ömer Osmanoğlu

Yorum Ekle