Edebiyat

İLETİŞİMİN YOLU EDEBİYATTAN GEÇER

kemals@cubemedya.com'

Günümüzün en önemli sorunlarından biri iletişimsizlik. İnsanlar birbirlerini dinlemiyor, anlamıyor ve böylece sağlıklı iletişim kurulamıyor. Sanallaşan iletişim, sorunları da beraberinde getiriyor. Bu bağlamda Prof. Dr. Kemal Sayar sağlıklı iletişimin sırlarını anlattı.

Günümüz toplumunda hepimiz çok fazla konuşuyoruz. Kendi sesimizin, kendi sözümüzün en geçerli, en güçlü avaz olmasını istiyoruz. Başka sesler de olduğunu onlara da yer açmak gerektiğini düşünmüyoruz. Hâlbuki iletişim konusunda en çok ihtiyaç duyduğumuz şey susup muhatabımızı dinlemektir. Gerçek bir iletişim ancak karşımızdaki insanın sözlerine yer açmakla mümkün olabilir. Bazen biz susacağız karşımızdaki konuşacak bazen de biz konuşacağız muhatabınız susacak. Gerçek bir iletişim, birbirimizin sözleri arasında uzlaşılabilir bir nokta bulup oradan ilerlemeyi gerektirir. Tabii ki karşımızdakini anlıyor olabilmekte gereklidir. Dinlemek, kişinin sözcüklerini duymaktan çok daha öte bir şeydir. Karşımızdaki kişi ile iletişim kurarken muhatabımızın kendini özel ve değerli
hissetmesi çok önemlidir. Karşımızdaki kişiye karşı samimi olmamız gerekir. İletişim kurduğunuz kişiye samimi olarak yaklaştığınızda yani kişi onu içten dinlediğinizi hissettiğinde konuşmanız daha sağlıklı ilerleyecektir. Empati de bununla alakalıdır. Empati sadece kendini karşındakinin yerine koymak değil, aynı zamanda onun da bunu hissedebiliyor olmasıdır. Aslında çok fazla lafazanlığa da gerek yok, iletişimin sırrı budur.

EDEBİYATTAN EMPATİYE
Doğru bir iletişim için iyi insanlığın vasfını içinde toplayan, empati yönü kuvvetli, muhatabının derdini, sıkıntısını samimiyetle dinleyip anlayamaya çalışacak bunun için özel gayret gösterecek kişi olunmalıdır. Çünkü insanlar kendilerini üzgün hissettiklerinde duygularını anlayabilecek biriyle paylaşmak isterler. Yani empati kurabilen insanlarla konuşmaya ihtiyaç duyarlar. Empati kuran kişinin ise karşısındakinin hareket ve koşullarına değil, duygularına odaklanması önemlidir. Konuşma esnasında karşınızdaki kişinin anlam dünyasına sokulabilmek ve onu anlayabilmek gerekir. Empatinin sağlıklı olabilmesi, dünyayı bir de karşınızdakinin gözleriyle görmekten geçer. Bu nedenle doğru iletişim kurabilmek adına empati yeteneğimizi sürekli geliştiriyor olmalıyız. Peki, empati yeteneği
nasıl geliştirilebilir? Tabii ki edebiyatla. Bol bol şiir ve roman okumakla… Çünkü roman bize başka karakterlerle özdeşleşmeyi vadeder. Ayrıca bizden çok farklı olduğunu düşündüğümüz insanların bile hayatına girmek onları anlayabilmek için fırsat sağlar. Edebiyat insanı içindeki ince duygularla, hasletlerle buluşturur; insan ruhunun saklı kalan taraflarını aydınlatır. Okumayan insan kendini anlamlandırmakta zorlanır. Okumak insan zihnini açan bir şeydir. Okumak, kendimizi ve iç dünyamızı geliştirmek, aynı zamanda da insan hâlleri hakkında ön yargısız bir
duruş geliştirebilme adına çok değerlidir. Edebiyat bizden çok farklı olduğunu düşündüğümüz insanların bile hayatına girmek, onları anlayabilmek için fırsat sağlar. Daha önce göz ardı ettiğimiz veya bilmediğimiz bazı çatışmalar ve ruhsal hâller edebiyat sayesinde dikkatimizi çekiyor. Bunların üzerine düşünmekle de kendi kuytularımıza inmiş oluyoruz. Yani edebiyatın böyle de bir özelliği var. İnsanlara yol gösteren bir Kutup Yıldızı gibi.

DİNLİYORUZ. AMA ANLIYOR MUYUZ?
İnsanların önemli bir sorunu da anlamamaktır. Günlük hayatta karşılaştığımız problemlerin büyük çoğunluğunun
sebebi karşımızdaki kişiyi anlamamış olmamızdan kaynaklanmaktadır. Anlayabilmek affedebilmektir. Karşımızdaki
anladığımızda ön yargılarımız azalır ve herkesin anlaşılabilir olduğunu fark ederiz. Mevlâna’nın bir sözü vardır: “Haydi ben bensiz olarak geliyorum, sen de sensiz olarak gel.” bu ön yargının eritilmesi için güzel bir formüldür. Bu durumda da daha anlamlı ve samimi arkadaşlıklar kurma şansımız olur. Özetlemek gerekirse dinleme ve empati diğer insanlarla ilişki kurma yolunda önemli meziyetlerdir. Kullandığınız kelimeler her zaman önemlidir. Hepimizin hayatının içinde bazı aydınlanma anıları vardır. Bir gün biriyle konuşurken öyle bir cümle kurarsınız ki bu karşınızdaki kişinin hayatında önemli bir yere oturabilir ya da bir kilidi açabilir. Sıradan bir cümle onun için hayat kurtarıcı bir yardım kitine dönüşebilir. Bu nedenle rastgele değil, sözlerimizi ölçüp biçerek kullanmamız lazım. Sözü tasarruf etmek, yeri geldiğinde konuşmayı bilmek gerek.

OLDUM DEMEK, ÖLDÜM DEMEKTİR
Günümüzde pek çok iletişim sorunu ile karşılaşıyoruz. Bu ülkenin türküleriyle yoğrulmadan doğru iletişim kurulamaz kanısındayım. Örneğin; Neşet Ertaş dinlemeyen bir kişi iyi bir dinleyici olamaz. Aynı zamanda ülkenin insanına tepeden bakmak da doğru değil. İnsanı hakir gören, Âdem’in çekirdeği olarak görmeyenler ve kibirli olanlar da iletişim sorunu yaşarlar. Burada da kişi için iç görülerinin önemi ortaya çıkıyor. Çünkü her insanın kör noktaları vardır ve bu kör noktalarımız kendi kendimize bakmaktan âciz olduğumuzun göstergesidir. Bu da bizim sürekli
aynı hataları tekrarlamamıza neden olur. Kendimizle yüzleşmez ve kendimizi tanımazsak kör noktalarımızı keşfedemeyiz. Eskilerin bir sözü vardır: “Oldum demek, öldüm demektir.” Ölmemek için sürekli olmaya devam etmek lazımdır. Bol bol okumalı ve kendimizi geliştirmeliyiz.

TEKNOLOJİ YÜZEYSELLEŞTİRİYOR
Kişinin ziyan ettiği tek bir zaman parçası bile olmamalıdır. Çünkü ömür çok kıymetlidir ve insana hayal ettiklerini yapacak kadar zaman verilmiştir. Ancak bunun için ellerimizden telefonlarımızı düşürmemiz, internette geçirdiğimiz uzun ve yararsız saatlerden uzaklaşmamız şart. Biz bunları bir kenara bırakıp, bir kitabın içinde kaybolmayı başarmalıyız. Bizler, her şeye ekrandan ulaşmak istiyoruz; ama bu maalesef bizim dikkatimizi yüzeysel hâle getiriyor. Günlük hayatın sorunlarından uzaklaşmak ve oyalanmak adına televizyona yönleniyoruz. Gerçek hayatla yüzleşmek yerine sanal ve hayalî dünyalarda var olmaya çalışıyoruz. Evlilik ve yarışma programları, diziler insanların
gerçeklerden uzaklaşıp masal dünyası yaratarak oyalanma arzusunu yansıtıyor. İnsanların ellerinde sürekli akıllı telefonları var, onlarla oyun oynuyor, arkadaşlarıyla sanal bir iletişim kuruyorlar. Konuşmak kayıplara karıştı diyebilirim. Sanal dünya var oldukça gerçeği aramamaya başladık. Bir tuşa basmakla bir insandan uzaklaşabiliyor
ya da bir söz yazmakla onaylanma görebilir hâle geldik. Gerçek dünya da bunlar daha zahmet gerektiren durumlardır. İnsanlar gerçeklerden kaçar hâldeler. Herkes ekranlara bakıyor, kimse birbirine bakmıyor. İnsanların kendilerini fişten çekmeleri gerekiyor. Her gün en az iki saat elektronik cihazlardan uzaklaşılmalı ve insanlar birbirlerinin yüzüne bakmalı, birbirleriyle hemhâl olmalılar.

Yazar Hakkında

kemals@cubemedya.com'

Kemal Sayar

Yorum Ekle