Gezi

Kültür Kültür İçinde Moskova

Moskova göz ucuyla bakıp geçilecek bir şehir değildir. Rusların edebî kültür şehri, insana “burada niçin yalnız kalınmaz?” sorusunun yanıtını verir.

Türkiye ile Rusya, hiç şüphesiz ki 16. asırdan bu yana Avrupa ile sık sık karşı karşıya gelmiş iki ülke. Osmanlı Türkiye’si bu süreçte Rusya ile çeşitli nedenlerle pek çok kez savaşmışsa da ekonomik ve kültürel ilişkiler geliştirmekten de geri kalmadı. Bu iki komşu, 18. asrın ilk yarısı ve ortalarında modernleşen iki Doğu devleti konumuna sahip oldu. Rusya’nın modernleşmesinde Osmanlı Türkiye’si- ne kıyasla çok daha büyük bir yatırım ve masraf söz konusuydu. Rusların bu zenginleşmesinin altında toplumun alt kesimlerine yönelik bir sömürü düzeni yatıyordu. Rusya’da bu ekonomik refahın hemen peşinden kültürel kalkınma başladı. Özetle 19. asır, Rusya için beynelmilel anlamda son derece muhteşem bir dönem oldu.

RUSYA’NIN TEMELLERİ

Osmanlı’ya dönersek… 19. asır Türkler için de büyük bir açılım süreci oldu. Yapılan atılımlar, bütün Doğu dünyası için örnek teşkil edecek kadar önemliydi. Kesinlikle küçümsenecek bir şey değil. Sözü buraya getirmişken bu iki medeniyetin mukayesesini de yapmak gerekir. İki ülkenin de payitahtları vardı. Bu yönetim biçimi Osmanlı’da ancak 20. yüzyılda değişti. Eski bir eyalet başkenti olan ve ta Roma devrinden beri önemli bir stratejik ticari merkez konumundaki Ankara, Osmanlı sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti oldu. Dolayısıyla da halen Türk modernleşmesini temsil ediyor. Komşu başkent Moskova ise daha çok eski Rusya’nın temelleri üzerinde yükselen bir şehir. Moskova’nın Orta Çağ’dan başlayarak 19. yüzyıla kadar uzanan hemen her döneminin dünya tarihi açısından çok önemli olduğunu söyleyebiliriz. Bilhassa da Rönesans ile 17. ve 18. yüzyıllar… Rusya’nın bir başka gözde şehri olan St. Petersburg ya da Leningrad için aynı şeyi söyleyemeyiz. Çünkü burası tamamıyla 18. yüzyıl Rusya’sının bir eseridir. St. Petersburg, yaklaşık 200 yıl boyunca Çarlık Rusya’sının başkentliğini yaptıktan sonra ülkede büyük bir değişim yaşandı. Moskova yeniden Sovyetlerin yönetim merkezi sıfatıyla Rusya’nın başkenti unvanını kazandı. Bu nedenle günümüzde Moskova’da yan yana duran bütün tarihsel katmanları rahatça gözlemleyebilirsiniz.

KOZMOPOLİT BAŞKENT

Moskova’da metro istasyonları Sovyet yönetiminin eseridir, ama bir yandan da kendi içinde eski Rusya’nın havasını taşır. Tiyatrolarda 19. ve 20. yüzyıla özgü Rusya modernleşmesinin izleri belirgindir. Müzelerde ise titiz bir organizasyon dikkat çeker. Asıl önemlisi Moskova, 20. yüzyılı bir dünya metropolü olarak karşılamıştır. Bu saydığımız unsurların her birinin şehre kazandırdığı özgün renkler vardır. Bu renklilik bugün de geçerlidir. Moskova, nüfusu kalabalık bir şehirdir. Metropol problemleri çok ağırdır. Ama şu da bir gerçektir: Moskova artık kültürel bir merkez olarak edebî Rusya’yı ifade edecektir. Şehri gezmeye başladığınızda kulaklarınıza bunu söylemeye başlar. Evet, İstanbul ve St. Petersburg da kozmopolit şehirlerdir ama Moskova tarihsel anlamda kozmopolittir. Moskova’da müze, konser salonu ya da opera sarayı gibi bir sanat kurumuna gittiğiniz zaman önemli bir yerde olduğunuzu hissedersiniz. Bununla birlikte bir lokantaya gittiğinizde bambaşka bir atmosferle karşılaşırsınız. Karşılaştığınız şatafat ve lüks karşısında, “Bu ülkenin sosyalist bir geçmişi nerede?” diye sorarken kendinizi bulabilirsiniz. Bu anlamda Rusya modernleşmesinin zengin bir tüketime yönelik biçimde geliştiği görülür. Esasen Moskova’da iki ana eksende ilerlemiş modernleşme çizgisinden bahsedilebilir. Biri 1990 sonrası, diğeri Rusya’nın tüm varlığı boyunca yaşadığı zenginlik ve modernleşmedir. Moskova’da hemen her köşe bunların ikisini izleriyle doludur. Moskova’yı gezdikçe Rusya’nın değiştiğini, buna paralel olarak da başkentin değiştiğine tanık olursunuz. Farklı etnik unsurlar Rusya’dan kopar ama Moskova’daki mevcudiyetlerini daha fazla hissettirirler. Burada bir paradoks vardır ve Moskova’nın ilginç toplumsal yapısı da buradan gelir.

ÇİÇEÇİLER VE KİTAPÇILAR

Moskova’da hemen her köşede çiçekçilere rastlarsınız. İnsanlar buket buket çiçek yaptırıp tiyatrolara gider ve sevdiği aktörlere ya da aktrislere çiçek hediye ederler. Ülkenin ekonomik yönden çok sıkıntılı olduğu zamanlarda bile insanlar bu ritüeli devam ettirebilmek için bazen maaşının yarısını ödemeyi göze almışlardı. Rusların kültüründe tiyatroya gitmek, primadonnayı ya da baş aktörü alkışl mak, tanışmak Türkiye’deki düğünler ya da nişan törenleri kadar önemlidir. Moskovalılar sadece aktörleri değil, tiyatroyu da severler, şiiri de. Önemli bir aktristin şiir matinesine büyük bir meclise seçilmiş üye gibi müthiş bir bilet parası öderler ve kendilerini bir imtiyaz sahibi gibi hissedip oturup izlerler. Tertemiz ve şık giyinmişlerdir ve etkinliği sonuna kadar keyifler izlerler. Moskova’da kitapçılar da hayatın içindedir. Günümüzde kitaplar Sovyet döneminde olduğu kadar ucuz değilse de talep görmeye devam eder. Kitapçılardaki kuyruklar, raflar, sergiler adeta sonsuz gibidir. Moskova zıtlıklar şehridir. Bir bakıma Batı’ya açılır öte yandan kendinden menkuldür. Mesela çeviri kitap oranı açısından İngiltere’nin ve ABD’nin çok gerisinde olduğu bilinir. Bunu anlamak çok zordur. Böyle bir şehir daha var mesela: Tahran. Burada müthiş kitap okunur, çokça basılır; kitaplar çok sevilir. Ruslar da öyledir. Her şeye rağmen okurlar.

TİYATRO TUTKUSU

Moskova’da müzeler her zaman için bakımlıdır. Her zaman bu mekânların arkasında kendine özgü bir teşhir geleneği ve titiz bir eser seçimi vardır. Çok net bir şekilde bellidir ki bu müzelerin ardında işi bilen, hakkıyla yapan uzman birileri vardır. En önemlisi de bu işlere ciddi bütçeler ayıran bir devlet vardır. Ayrıca müzelere de kültür adreslerine de gönüllü koruyuculuk yapan duyarlı bir halk vardır. Bu mekânlara her zaman ilgi gösterilir. Eskiden “Evler küçük o yüzden insanlar dışarılarda ve kültür mekânlarına gidiyor” denirdi. Şimdi evler genişledi, ama gelenek değişmedi. Ruslar dışarıda, sokakta olmayı sever. Onların yürüme, etrafa bakınma kapasitesini anlamak kolay değildir. Meşhur Bolşoy Tiyatrosu’nun karşısında ve etrafında bir takım başka tiyatrolar vardır. Repertuvar şaşırtıcı ölçüde zengindir. Buna rağmen insanlar kim bilir kaçıncı kez bir Nikolay Gogol oyunu seyreder. Her oyun yeni bir heyecan ve yorumla yapılır, izleyenler de bu temsillerde yeni şeyler bulur. Tiyatro oyunları içinde avangartlar da vardır. İçlerinde benim izlediklerim de oldu. Gerçekten müthiş etkileyici sahnelenirler. Moskova’da iyi bir konser dinlemek ya da kaliteli bir oyun izlemek insanı açar.

ÖĞRETEN ŞEHİR

Rusya, onu tanımak isteyenlere kendi dilini öğretir. Bunu gerek tiyatrosuyla, gerek edebiyatı ya da başka zenginlikleriyle yapar. Çok iyi kütüphanelere sahiptirler. Belki Amerikalılar kadar sistematik ve hızlı işlemeyebilirler ama Avrupa’daki benzerle134 rinden çok daha zengin bir içerik sunarlar. Ruslar bu kütüphanelere gider ve bol bol kitap okurlar. Bununla da kalmaz, kitap toplarlar. Dahası Ruslar sohbet etmeyi ve ahbaplık etmeyi severler. Konuşabilmek için ne evde ne lokantada ne otobüs durağında ne de tren istasyonunda olmayı şart koşmazlar. Özellikle sergide, müzede ya da kültür etkinlikleri sırasındaki uygun zamanlarda dostluk etmeyi severler. Moskova’da yalnızlık çekmez insan. Çünkü şehrin kültür atmosferi her zaman canlıdır ve meraklısına her an bir şeyler öğretir. Moskova insana hayatın özgün yönlerini gösterir. Burası sadece bir yeme içme şehri değildir. Hayatta başka şeylerin olduğunu da size gösterir. Mesela Moskova müzelerinde okullardan gelen öğrenci gruplarını görürsünüz. O müzede, o eserleri öğrencilere anlatan kişilerin büyük bir yazarın soyundan geldiğine rastlamak zor değildir. Son derece sıradan görünen bir müze rehberi, pekâlâ eski bir aristokrat ve entelektüel olabilir.

YAKIN ÇEVRE

Moskova sizi şaşırtmaya yeminlidir. Bir parka gider kendinizi harika bir resim galerisinin içinde bulabilirsiniz. Üstelik bu resimler ağırlıklı olarak ticari değil, özgün sanat eserleri olabilir. Geçmişte bu sergilerdeki sanatsal unsurlar bugünkülerden daha baskındı. Moskova’nın yakın çevresi de görülmeye değerdir. Şehir merkezinden bir bilet alıp nehir yoluyla civarı keşfedebilirsiniz. Volga Nehri’nin sağ yakasındaki Yaroslavl’a uzandığınızda Rusya’nın bambaşka bir yüzüyle tanışırsınız. Burada dev bir metropolden Orta Çağ’a adım atmış gibi olursunuz. Yaroslavl, ilk Rus tiyatrosunun kurulduğu, ilk gazetenin çıktığı yerdir. Biraz daha ilerideki Ugliç kentinde ise Rusya’nın farklı bir dokusuyla karşılaşırsınız. Özetle Moskova’yı merkez alarak birkaç gün içerisinde Rusya’nın köklü tarihinde süzülebilirsiniz. Rusya dışarıdan bakıldığında yeknesak bir ülke gibi görünür. Ama öyle değildir. İçine girdikçe size katmanlarını sunar. Her şeye rağmen renkli bir ülkedir. Moskova, ziyaretçilerine o büyük kalabalığın içinde dinlenme imkânı sunar. Eskiden şehirde bu kadar çok kahve, restoran ve benzeri yoktu. Başkent değişiyor. Orijinal kafeler açılmaya başladı. Gidenler Moskova’nın çok temiz bir şehir olduğunu söyler. Bu yeni bir şey değildir. Başkenti temiz tutmak için arkasında kararlı bir irade hep olmuştur. Gerçekten de Moskova’nın sunduğu fırsatlar saymakla bitmez.

Yazar Hakkında

İlber Ortaylı

Yorum Ekle