Edebiyat

Yedikule’den Samatya’ya

Samatya ve çevresi eski İstanbul’un ruhundan parçalar taşıyan doğal bir film platosu gibidir. Günümüz İstanbul’unda bu semti hiç bir yere değişmem.

Samatya ile tanışmam çocukluk yıllarıma rastlar. Anneannemin yakın arkadaşı Samatyalıydı. Sık sık onlara ziyarete giderdik. Semt sokakları oyun alanımızdı. Ben aslında bu semti geç keşfettim. 1980’li yılların başında, senaryosunu yazdığım Afife Jale filmini çekmeye başladık. Müjde Ar’ın başrolünü oynadığı film, 1920’lerin İstanbul’unda geçiyordu. Bazı sahneler için eski İstanbul dokusunu taşıyan bir
yere ihtiyacımız vardı. Yakın bir arkadaşımın önerisiyle, Yedikule’ye gittik. Semt, filmin ruhuna çok uygundu. Daha çok Yedikule Hisarı’nın yanı başındaki İlyas Bey Caddesi’nde çalıştık. Çekimlerden sonra civardaki mekânlarda oturur sohbet ederdik. Keyifli bir çalışma oldu. O
zamanlar semti ilginç bulmuş, ama yoğun çalışma temposu içinde fazla tanıma olanağım olmamıştı. Film bittikten sonra Yedikule’ye tekrar
gittik. 1983 yılı yazıydı. O zamanlar semtte küçük sinemalar vardı. Tren istasyonu, Gazhane Binası’nın çevresi ve sokaklardaki tarihi doku beni çok etkiledi. Yedikule’ye gönül vurgunluğum ilk o zamana rastlar.
Y9A9953
ESKİ İSTANBUL İNCELİĞİ
1990’lı yıllarda Hiç Bir Gece adlı bir film daha yaptık. Başrolde Hülya Koçyiğit oynuyordu. Film Yedikule, Samatya ve Cerrahpaşa’da geçiyordu. Birkaç yıl sonra özel bir televizyon kanalına Yedikuleli Mihriban dizisini çektik. Dizi, 1950’li yılların İstanbul’unda Yedikuleli bir kadının yaşadıklarını konu alıyordu. Çekimler sırasında dört ay süreyle, aşağı yukarı her gün, Yedikule’ye gidip geldim. O günden sonra Yedikule, Samatya ve oradaki insanlara kendimi çok yakın hissettim. O coğrafyaya karşı bir gönül bağım oluştu. Hiç unutmam, dizi
çekimlerine yeni başlamıştık. Sıcak bir yazdı. Çalıştığımız evin sahiplerinden su istemiştim. Evde bir telaş oldu su vermek için. Sonra zarif bir dantel örtüsüyle gizlenmiş altlığıyla buz gibi bir bardak su getirdiler. Çocukluğumda sıkça karşılaştığım bu nazik davranış aklıma yer etti. Geleneksel hayat çizgimizin uzantısı olan bu küçük inceliklere artık maalesef nadir olarak rastlayabiliyoruz. Bu tarz yaşam biçimini Yedikule ile Samatya semt topografyasında halen bulmak mümkün.
İÇSEL HUZUR
Bizans’tan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçen çok katmanlı bir dokusu vardır semtin. Farklı kültürlerin yüzlerce yıldır iç içe ve dayanışma içinde yaşadığını kanıtlayan pek çok yapı görürsünüz. Camiler ve kiliseler yan yanadır. Bu çok katmanlı kültürel zenginlik, tat almamız için bir fırsattır aslında. İstanbul’da bugüne kalabilmiş en eski Bizans kilisesi Yedikule’de mesela. İlkbahar ve sonbaharda bir başka güzel olan bu muhit beni hiç sıkmaz. Kocamustafapaşa ve Cerrahpaşa sırtlarını da dâhil olmak üzere bu bölgeyi çok severim. Bu semtlerde ait olduğum ruhsal topografyayı yakaladığımı hissediyorum. Benim yetiştiğim yılların Türkiye’si tamamen alçak gönüllü yaşama biçimleri üzerine kuruluydu. Eski İstanbul’a özgü mütevazı alışveriş dünyası Samatya ve Yedikule’de yaşamaya devam ediyor. Semtin sokaklarında yürürken hâlâ küçük dükkânlar, berberler, bakkallar ve manavlar görebilirsiniz. Sur dışına çıktığınızda İstanbul’un son bostanlarıyla karşılaşırsınız. Bir zamanlar burada yetiştirilen taze sebzeler sur dibindeki tezgahlarda satılırdı. Şimdi seyrek de olsa mahalle aralarında seyyar tezgahlar dolaştırılıyor. Samatya’da sokaklar birbirine açılır. Samatya bu yönüyle bana içsel bir huzur veriyor.
Y9A3171
SEMAVER VAKİTLERİ
Ben Kadıköy doğumluyum. Uzun yıllar Cihangir ve Şişli’de yaşadım. Doğup büyüdüğüm semtlerde geçmişten fazla bir şey kalmadı. Oysa Yedikule’de her zaman eski İstanbul’dan yaldızı parlayan ışıltılar vardır. Yedikule’ye taşınmayı bile düşünmedim değil. Sokaklar birbirine
açılır. Eski İstanbul’un yorgun ahşap ve taş evleri geçmişin yaşam izlerini fısıldar. Daha çok Yedikule Hisarı’nın bitişiğindeki sokakları severim. İmrahor Mahallesi güzeldir. Samatya Caddesi üzerindeki Konstantinos Eleni Kilisesi çok zariftir. İstanbul’da kalan son Rum zanaatkârların yaptığı kilise kulesi, iç süslemeleri ve ikonalarıyla etkileyicidir. Bir zamanlar Samatya sahilindeki çay bahçelerine giderdim. Gün batımında semaverde çay içmek çok keyiflidir orada…

Yazar Hakkında

Selim İleri

Yorum Ekle